Adamın biri, bir gün, bir laf etmiş, yıllar yıllar sonra sözü kıymete binmiş. "Atasözü" diyoruz biz bunlara. Genelde özlü sözler de... Ben son günlerde birisine fena taktım kafayı. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!" Kim demişse bu lafı, halt etmiş. Ben bunu "atasözü" bilmem, söyleyeni "ata" saymam, sayanı da "adam" yerine koymam. Yahu "Yılanın başını küçükken ezeceksin" diyen insandan önce mi yaşamış, sonra mı yaşamış bu aklı evvel? Hadi zamanını koyduk bir yana, kim kıymet vermiş bu söze? Ve geldik; "Zurnanın zırt dediği yere!" Bu söze kıymet verenler, biziz! Alt kimliğini, üst kimliğini bilmem, etniğini kültürü de anlamam, T.C sınırları içinde yaşayan ve benim topuna Türk dediğim insanların bugün olaylara bakış açısı ve duruşu, maalesef tamamen "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" halini almıştır. Nalıncı keseri misali, "Hep bana hep bana" diyenler, lehime olsun da nasıl olursa olsun zihniyetini rehber edinmiş, etraflarında olan her şeye yüz çevirmişlerdir. Önlerindeki otlara öylesine dalmışlardır ki; ilerideki gülleri toplamaya ne akılları, ne mecalleri vardır! Hatta ve hatta otlarla oynaşırken, toprağın onları içine çektiğini bile anlayamayacak kadar körleşmişlerdir. Bugün kendini ceza sahasında yere atan futbolcusuna sahip çıkan yöneticiler ve taraftarlar. Topu eliyle düzeltip gol atan delikanlısına ceza vermeyen kulüp patronları (!) ve o golü alkışlayan renk körleri. Yine rakibin aleyhinde olan en ufak ayrıntıyı görüp de, kendi lehine olduktan sonra skandalları bile görmezden gelenler. Ve pek şanlı, "Kraldan çok kralcı" medya! Hiç düşündünüz mü, hiç sordunuz mu kendinize, "nereye kadar?" diye. Ben söyleyeyim efendim; bu zihniyetle Edirne'ye kadar! İskoçya'da Celtic ve Glasgow arasındaki kör dövüşü ortadadır, önümüzde böylesine somut bir örnek dururken, bilmem niyedir devekuşu gibi kafayı kuma gömme sevdası? Kendi hatalarını kapatanların değil, gerçeklerle yüzleşenlerin başarıya ulaştığı ortada. İşte şike skandalı, işte Dünya Şampiyonu İşte golü vermeyen hakem, işte "kale çizgisini geçince uyarı veren top" yapmaya çalışan ülke. İşte yanlış penaltı kararı, işte kararı protesto ederek penaltıyı gole çevirmeyen futbolcu. İşte süper orta, işte rakip oyuncu sakatlık geçiriyor diye topu boş kaleye yollayıp golü atmak yerine eliyle tutarak oyunu durduran ve sarı kart gören futbolcu. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkün. İyisiyle kötüsüyle, küçüğüyle büyüğüyle olaylar. Maalesef bunların hiçbiri ülkemizde yaşanmadı. Tüm Türkiye'nin bildiği olaylar bile görmezden gelindi, ört bas edildi. Mâsum çığlıklar, kötü kahkahalar arasında kaybolup gitti. El âlem olayların sonucunda ne yapılması gerektiğini düşünürken, biz yangına körükle gitmeyi sürdürdükçe bir arpa boyu ilerleyemeyiz. "Eyyam" diye haykıranlar, kendi kendinizi yiyorsunuz. "Eyyam benim neyime, yamyam benim içimde" diyorum.. Kim bilir, belki atasözü olur >>> 3'ü 1 arada! Nescafe severler için değişik bir tat; 3'ü 1 arada. Servisi kolay, seveni bol bir lezzet. Ama bunu futbol arenasına taşıdığımızda hiç de hoş bir görüntü çıkmıyor ortaya bence. Ve diyor ki; koyalım 3'ünü 1 uçağa, yollayalım uzaklara. E artık "kahve" kim, "şeker" kim, "krema" kim diye tek tek anlatmama gerek yok herhalde?