Karadeniz'in hırçın dalgaları gibi vursa da eleştiriler, geri çekilen denizin bıraktıkları kadar bol yeni umutlar Trabzonspor'da... Sezon başında Umut'la başlayan transfer furyası, Marcelinho, Ersen Martin, Musa Kuş ve Mustafa Keçeli'yle devam etmişti. Takımın başında da "Türk futbolunu tanıyan" Lazaroni vardı. (Bu "Türk futbolunu tanımak" deyimine takıntım var. Onu bilahere konuşacağız.) Sonra bir şeyler ters gitti ki; "Huzur operasyonu" başladı! Önce Lazaroni gitti. İsminin ilk hecesi bile alamadı sambacıyı ipten. Yerine sadece "Türk futbolunu tanıyan" değil, "Trabzon futbolunu da tanıyan" Ziya Hoca geldi! Doğan uçuracaktı Hamsi'yi... Biz Güneş gibi doğanları, pardon doğacakları da görmüştük oysa ama kendileri "aynı suda iki kere yıkanılmaz" düsturuyla yaşayanlar, Güneş'i balçıklar sıvadıkları gibi Trabzonspor'u da çamurla çitilemekte bir sakınca görmüyorlar! Şimdi yeni malzemeler katıyorlar çorbaya (!) bin bir umutla üfleyerek karıştırıyorlar kaynayan kazanı! "Ex-aşkımla kesişir yolum" adlı modern türküyü çığırarak dalgalı denizin üstünde uçan Doğan, Ayman'la erdi muradına. Yüzünde İsveç'in soğuğuna inat sıcak tebessümüyle Risp de pek risksiz bir bonus oldu Mısırlının yanında. Şimdi de Türk futbolunun medar-ı iftiharı Ceyhun var sırada. Yetenekleri tartışılmaz, istikrarı anlaşılmaz, Ortega sabıkalı, 10 numara adayı! Hadi o da olsun çorbada... Kazan kaynamakta, Karadeniz coşmakta, ola ki çorba tat vermesin, ip Lazaroni'den kalma darağacında sallanmakta! > Elinin hamuruyla! "Türk futbolunu tanımak" demiştik. Çok uzakta değil, hemen yukarıda. Ben bu deyime, bu tabire, bu tanıma, ifadeye, artık her ne halt ise; fena halde takık durumdayım. Birisi bana anlatsın lütfen! Ne demektir "Türk futbolunu tanımak?" Önce ben tanıdığım Türk futbolunu anlatayım, sonra "tanımayan" birinden örnek vereyim, ardından hep beraber "tanıdıkları" hatırlayalım! Üç büyüklere dayalı, başarı tarihi bir dünya üçüncülüğü, bir Süper Kupa ve bir UEFA Kupası ile sınırlı, dünya çapında oyuncu kıtlığı çeken, saha başarılarından ziyade kavga ve gürültüyle ön plana çıkan, dünya çapında 3-5 teknik direktörü olan, hakemleri kendi içinde bile yüz kızartan, sistemden mahrum, meşin yuvarlaktan ziyade kırmızı meşinin konuşulup koşturulduğu bir hengame! Benim tanımım budur! "Türk futbolunu tanımayan"a örneğim ise; aklıma gelen ilk isim olduğu için söylüyorum, Carlos Alberto Parreira! Adam geldi, F.Bahçe'yi şampiyon yaptı, gitti. Neden gitti? Gördüklerini beğenmediği için gitti! Nasıl gitti? İşini başarıyla yapan bir teknik direktörün gururuyla gitti! Biraz daha yakına bakarsak, hemen geçen seneye, Eric(k) Gerets'i görüyoruz. Geldi, "sorunların" takımını şampiyon yaptı. Bu sene de unvanını korumaya aday. Gitmeye de pek niyeti yok. Avrupalı işte; çamur banyosunu seviyor. Hem bu gerçeğinden de güzel. Para ödemek yerine çuvalla para alıyorsun. "Türk futbolunu tanıyanlara" gelince. Oooo sağım solum önüm arkam sobe, pardon duayen! Bu Türk futbolu ne menem bir şeyse, sadece Türkler biliyor! Ana tarafından bir yabancılık varsa, o zaman bile işiniz zor! Türkoğlu Türk olacaksınız! Faşist bir şey bu Türk futbolu. Televizyon programlarından da gördüğünüz üzere hır gürle beslenen pozisyonların reklam arası olduğu, küfür ve hakaretlerin düğün misali sabaha kadar sürdüğü bir platforma sahip! Neyse, konu dağılmadan bir-iki isim vereyim "Türk futbolunu tanıyanlardan..." Erdoğan Arıca, Ümit Kayıhan, Güvenç Kurtar, bizim mahalleden Kahveci Hüseyin vs... Liste uzaaar gider. 70 milyonu sayamayacağım tek tek kusura bakmayın. Siz tanıya durun, elin oğlu gelsin kupaları alsın! Tabii, malzeme diyeceksiniz! E onu da ustaya veriyorlar be kardeşim... > MEMIN boşluk yorumunu yaz Turkcell, Telsim, Avea 2866'ya gönder > (4 SMS/ 8 Kontör)