İsyana davet

A -
A +

Talanın başladığı ilk yıllarda geçti benim çocukluğum, İstanbul'da... Köşkler vardı, o gökdelen sandığım 3 katlı apartmanımızın yanı başında. Bahçelerinde akla hayale gelen tüm ağaçların bulunduğu, birbirinden heybetli, birbirinden şahane köşkler.. Faytonlar da vardı, şimdiki çocukların kelime manasını bile bilmediği faytonlar... Çok oyunumuz vardı bizim, sıkılamayacağımız kadar çok! Hem vaktimiz de boldu... Belki bu kadar ışıklı değildi sokaklar ama kapkaççı, tinerci, tecavüzcü de yoktu karanlıklarda gizlenen... Doyasıya oynardık, korkmadan, nefesimiz tükenene dek. Sonra büyüdük! Hep birlikte. Bizimle birlikte her şey büyüdü. Binalar büyüdü, şehir büyüdü... Biz büyüdükçe kirlendi dünya! Macuncu amca şehir efsanesi oldu. Köşkler masallarda kaldı. Ağaçlar başka ülke ormanları kadar uzak... Ve oyunlarımız.. Onlar hepten düştü hesaptan! Çoğunun adı unutuldu, kalan 3-5'i ufacık bir bilgisayara hapis oldu. Bir tıkla gol atmak mümkün, peki ya çelik çomak? Onu da yaparlar yakında! Neyse efendim, mazisini özleyen birçok insandan biriyim anladığınız üzere. Fizik dersinde camdan dışarıyı seyreden çocuğum ben! Ara sokaklarda taştan kaleler kurup maç yapanlardan biriyim. Toprak sahalarımız vardı bizim, bugünün dev statlarına değişmeyeceğim. Her spora yatkındık ve hepsini canımızı dişimize takarak yapardık. Ama kirlenen dünya sporu da es geçmedi. Hatta durum öyle bir hâl aldı ki; sporda hızın öneminden midir nedir bilinmez... Spor en çabuk ve en çok kirlenen oldu! Her branşta, tüm dünyada! Transfer amaçlı adam kaçırmaları gördük biz. Tribün terörünün stat dışına taştığına, futbolcu cinayetlerine, rakip takım taraftarlarının diri diri yakılmasına şahit olduk. Sporun başını çeken futbol, tüm çirkinliklerin de başını çekiyordu. Türkiye gırtlağına kadar bataktaydı. En üst düzeyde de durum farklı değildi. FIFA yetkililerinin aldığı rüşvetleri yazıyordu gazeteler! Demek ki Simon Cuper "Futbol Asla Sadece Futbol Değildir" derken abartmıyordu, hatta eksik bile yazıyordu belki de! Tüm bunlara rağmen gem vurulmaz, anarşist duygularım var benim. Herkese ve her şeye inat. Zaman zaman sizlerle paylaştığım. İşte bunlara bir yenisini ekliyorum! Diyorum ki; Fortis Türkiye Kupası'nda yabancı oyuncu oynatılmasın. Süper Lig'deki profesyonel mücadele, Fortis'te amatör bir ruh kazansın. Belki o zaman eski, güzel değerlerimizi bir nebze olsun hatırlarız da kendimize geliriz. Bir umuttur benimki, desteğinize muhtaç! Gelin sesimizi yükseltelim. Sahip çıkalım bizden çalınanlara! Ama elinize tutuşturulan tatsız bir şeker, cebinizden alınan onlarca parlak misketten daha güzel geliyorsa size, diyecek sözüm yok! Yine de bir hatırlatma: Sevilen değişirse, sevginin şekli de değişir... Müzik zevkiniz ritmik bir kaval sesinden ibaretse, ben bu köyden de gitmeye hazırım. >>> Duyuyor musunuz? Hemen hemen tüm dünyada ligler mola verdi ve "dur" işaretini gören "balona irtifa kazandırmak" çabasındaki yöneticiler "atılacak ilk fazlalık" olarak teknik direktörleri sallayıverdi! Ajanslara, internet sitelerine, televizyonlara, gazetelere birbiri ardına düşmeye başladı, "istifa" ve "kovulma" haberleri!. Futbolcusundan vazgeçemeyen, koltuğundan kopmayı aklının ucuna bile getirmeyen yöneticiler (!), çareyi sezon başında "kurtarıcı" olarak gördükleri teknik adamlara "posa" muamelesi yapmakta gördü. Mevkilerini "reklam" amaçlı kullanan, kendi özel işlerinde önemini bilmelerine rağmen kulüp yöneticiliğini "günü kurtarmak" olarak gördüklerinden "istikrar"ı "istikbâl"lerinin önündeki "tek dişi kalmış canavar" olarak niteleyen yöneticiler. Tamam; "Yanlış hesap Bağdat'tan döner", "En büyük yanlış yanlıştan dönmemektir", "Yanlışın neresinden dönülse kârdır", ama bugün şahit olduklarımız tek kelimeyle dönekliktir! Hele ki; tazminat hesapları yapıp, hile hurdayla hoca kovmak hepten utançtır. Evet, söz konusu tazminatlar üç kuruş değildir, ancak hiçbir kulübün, hele hele büyüklükten dem vuran hiçbirinin değerleri 'euro'yla ölçülecek kadar küçük değildir. Konunun özüne dönecek olursak; "Dereyi geçerken at değiştirmek" sözüyle özetleyebileceğimiz "sezon ortasında hoca kovmak" hiç de akla yakın bir hamle değildir! Başarı inançla gelir. Bunun için de ruh gerekir. Futbolda ise takım ruhu haline bürünür bu! Çok para, süper hoca, dünya yıldızları değil, takım ruhu; yürür sonuna kadar zaferle biten yolda. Porto bunun en güzel ispatıdır. Bakıp da göremeyen körlere duyurulur. Sağır da değilsinizdir umarım!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.