Sezona fırtına gibi girmiş, tüm maçlarını kazanmış, Süper Lig’i domine eden, Avrupa’da çok daha fazlasını yapan bir Fenerbahçe izliyorduk. Her iki kulvarda oynadığı 7’şer maçı da kazanmıştı sarı lacivertliler, fark gol sayılarındaydı. Ligde 18 defa ağları havalandıran takım, 2,57’lik gol ortalaması yakalamıştı. Avrupa ortalamasında ise bu rakam 3,42’ydi. Performans bu, rakip de kendi liginde 10 maçta 9 gol yemiş, son Avrupa maçını 4-0 kaybetmiş Spartak Trnava olunca beklentiler de arttı. Ancak hiç de beklendiği gibi gitmedi işler.
Nordsjaelland karşısında olduğu gibi yedek ağırlıklı bir kadroyla sahaya çıkan Fenerbahçe, etten duvar ören rakibin kilidini kırana kadar kan ağladı. Spartak, Ludogorets’ten fark yemenin de etkisiyle evinde cansiperane savunma yaparken, sarı lacivertlilerin fiziği güçlü, tekniği düşük oyuncuları duvarı yıkmakta zorlandı. Baskıya rağmen geriden oyun kurma inadından vazgeçmeyen Nordsjaelland’dan farklı olarak Spartak sıfır riskle oynuyor, kalabalık ve sert bir savunma yapıyordu. Neyse ki, Fenerbahçe’nin kulübesinde ağır silahları vardı.
İsmail Hoca baktı ki bu iş böyle gitmeyecek, 63’te imha planını uygulamaya koydu. Ne zamanki, Fred ve Szymanski sahaya ayak bastı. Fenerbahçe’nin ritmi değişti. Orta saha hâkimiyetini ele geçiren, pas trafiğini sadece doğru değil hızlı da yöneten rakip karşısında Spartak’ın gardı düştü. Maçın belki de en çok isteyeni King’in attığı goller o kadar önemliydi ki. Fenerbahçe zirvedeki yerini korudu. Hem galibiyet (15) hem de Avrupa’da üst üste en çok kazanan Türk takımı (9) serisini geliştirdi. Beşiktaş’la yıkıldığımız gecede yüzümüzü güldürdü. Ülke puanını artırmaya devam etti. Teşekkürler Fenerbahçe, teşekkürler İsmail Kartal, teşekkürler kral…
MAÇIN ADAMI: Joshua King