Mazoşist olmadan önce...

A -
A +

Çocukluğunda lakabının Çakır olup olmadığını merak ettiğim bir zattan bahsetmek istiyorum sizlere. Haklı haksız eleştirilen, yerden yere vurulan, yönetici olmasına rağmen en çok aşağılanan cemaate mensup bir şahıstan. Çok değil 3-5 gün önce, hatta tam tarih vermek gerekirse 17 Eylül'de binlerce insanın gözü önünde gerçekleşti her şey ve milyonlarca kişi de ekran başında şahit oldu. Hukuk mahkemesinde kabul görmez ama vicdanlarda yer etti yaşananlar. İki ezeli rakip çıktı meydana. Her iki taraf da kendince nedenlerle kazanmak istiyordu mücadeleyi ama dile getirilmese bile beraberliğe de razı olabilirlerdi gidişata göre. Çok hızlı başladı mücadele. Karşılıklı hücumlar, karşılıklı hatalar ve tek bir kez havalandı ağlar. Ev sahibi güldü, konuk ise üzgündü. Ali Sami Yen'de ne G.Saray kazandı, ne Beşiktaş kaybetti. Cimbom günü kurtardı, kaybeden ise Türk futboluydu. Adamın biri UEFA'nın kararlarını hiçe sayarak, kurallara değil kafasına göre düdük çalarak oynattı ve bitirdi maçı. Inamoto'nun Burak'a yaptığı penaltıydı. Sabri 40. dakikada ikinci sarıdan atılmalıydı, Song ise ondan çok daha önce terk etmeliydi sahayı. Hele ki; Ayhan!. İkinci yarıda Ali Tandoğan'ın ayağına basması direkt kırmızı kart görmesini gerektiriyordu. Ama topa müdahale edecek kadar oyunun içinde olan Cüneyt Çakır bunların hiçbirini görmedi, gördüğünü vermedi. "Veremedi" demiyorum, vermedi! G.Saraylı mıydı, para mı yemişti mi, şikeci miydi? Hayır! Bakış açısı böyleydi ve bunu da yetiştiği ortama borçluydu. İnönü'de Beşiktaş'a 5 kırmızı gösterip alkışlanan, herkes tarafından desteklenen, sonra aylarca büyük maç alamayan Cem Papila'yı görmüştü. Aldığı mesaj şu olmalıydı; "Ev sahibi takımı kollayacaksın!" Öğrendiğini uyguladı. Birey olarak Cüneyt Çakır'a kızmıyor, aksine onun için üzülüyorum. Ama asıl üzüntüm Türk futbolu için. Korumalarla, kollamalarla, görmezden gelmelerle ligde üst sıralara tırmanan büyükler, Avrupa arenasında aynı muameleyi göremeyip, kös kös evlerinin yolunu tuttukça, kaybedilen her puan, yenen her gol, görülen her kart Türk futbolunun yüzünde bir şamar gibi patlamakta. Öyleyse dayak arsızı olmadan "dur" diyelim bu duruma!. > Vicdan azabı Geçenlerde kaleme aldığım "Bir efsane canlanıyor" yazısından dolayı pişman oldum. Ben yazana kadar Eskişehir 3 maçta 3 galibiyette zirvedeydi, o günden bu yana puan yüzü göremedi. Vicdanım sızladı. Yanımda hapşıranlara "Çok yaşa" demeye korkar oldum. Ben bu satırları yazarken, Es-Es de Türkiye Kupası'nda Antalya'nın konuğu olacak. İnşallah iyi bir sonuç alırlar da ben de biraz huzur bulurum. Ama Antalyalılar yanlış anlamasın, onlara bir kastım yok. Tamamen duygusal. > Not 1: GS-BJK derbisinin oynandığı gün İngiltere'de Chelsea-Liverpool maçı vardı ve Ayhan'ın Ali'ye yaptığının aynısını rakibine yapan Ballack kırmızı kartla oyun dışında kaldı. Not 2: Cüneyt Çakır, Beşiktaş'ın penaltısını verse, Song'u, Sabri'yi, Ayhan'ı atsa, maçı kim kazanırdı? Bilemem! Benim bildiğim kurallar kesindi ve bunlar uygulanmadı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.