Hayat önümüze tercihler sunar. Çok karmaşık görünse de bazen aslında iki seçenek vardır her zaman. En basit tabiriyle "evet" ya da "hayır" olarak niteleyebileceğimiz. "Sağ-sol", "yukarı-aşağı", "ileri-geri" diye de isim takabilirsiniz, ama özünde ikidir ve zamanı geldiğinde tercihinizi yapmak zorundasınızdır. Bazen güzel ya da daha güzel ile, kimi zaman ise kötü ile kötünün iyisi arasında bir seçimdir yapmanız gereken. Zaman akıp giderken, hayat kimseyi beklemiyor. Yani ne olursa olsun bir adım atmak gerekiyor. Yaşananlar ise kimilerine zor gelirken, kimileri daha dirayetli durabilmekte. "Hatanın neresinden dönsen kârdır" der bir sözde, ancak bir başka söz ise "En büyük hata, hatadan dönmektir" demekte. Gördüğünüz üzere yine bir tercih söz konusu. Geçen gün eski kupalarla ilgili notlara bakarken gözüme takılan bazı rakamları ve aklıma gelenleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Futbolun "İmparatorluk Tacı" Dünya Kupası. 18 kez oynanmış bugüne kadar. 9 kez Güney Amerika, 9 kez Avrupa ülkeleri şampiyonluk sevinci yaşamış. 3'ü Güney Amerika'dan, 4'ü Avrupa'dan 7 farklı ülke kupayı kaldırmayı başarırken, Brezilya 5 kezle bu zafere en çok ulaşan ülke olmuş. Dünya Kupası'ndan sonra futbolun en önemli uluslararası organizasyonu kabul edilen Avrupa Şampiyonası'nda ise 12 turnuva geride kalırken, 9 farklı ülkenin şampiyonluk yaşadığı görülüyor. 9 farklı ülkenin kaldırdığı kupayı en fazla kucaklayan 3 kezle Almanya olmuş. Dünün Şampiyon Kulüpler Kupası, bugünün Şampiyonlar Ligi'nde 51 sene geride kalırken Real Madrid 9 kez kupayı kaldırmış, 2 kez de Barcelona kazanınca İspanyollar 11 kezle en çok kazanan olmuş. İtalyan ve İngiliz takımları arasında ise 10'a 10 eşitlik var. 1971'den bu yana oynanan UEFA Kupası'nda koşulan 35 yarıştan 9'unu kazanan İtalyanlar zirvede. İngiliz ve Alman ekipleri ise 6'şar kupayla takipte. Şimdi bu kadar rakam niye? Ben gördüm ki; Milli Takım bazında başarılı olan takımlar, kulüpler seviyesinde uluslararası arenada aynı başarıyı sağlamakta zorlanıyor. Güney Amerika liglerindeki mücadele ortamı, en iyi futbolcuların Avrupa'da top koşturması da göz önünde bulundurulduğunda düşük seviyede. Özellikle Bosman Kanunu ve AB yasaları derken, Avrupa dışından futbolcuların da ülke vatandaşlığına geçirilmeye başlanmasıyla birlikte yerel ligler yabancılarla doldu. Para Avrupalıda olduğuna göre, kalite de eski kıtaya taşındı. Şimdi kime sorarsanız sorun, "dünyanın en kaliteli, en heyecanlı, en keyifli ligleri hangisidir?" diye, alacağınız cevap, yüzde 90 belki daha da fazla bir ihtimalle "İngiltere, İspanya, İtalya" olacaktır. Sıralama değişebilir, ama cevap budur! Bu ülkelerin uluslararası arenada Milli Takım ve kulüpler bazındaki başarılarına göz attığımızda "çelişkiyi" görüyoruz. İngiltere, 1 kez Dünya Şampiyonu olmuş taaa 1966'da, Avrupa'da hiç! Ama o İngiltere'nin kulüp takımları Avrupa'nın tozunu atıyor. İspanya, dünyada yok, Avrupa'da 1 kez şampiyon, o da 1964'te! Ya kulüpler? Avrupa'nın en iyilerinden... İtalya, 4 Dünya Şampiyonluğu, 1 Avrupa Şampiyonluğu ile dengeyi biraz bozuyor gibi. Çünkü kulüpler bazında da başarılı olduğu ortada. Ama şöyle de bir gerçek var: İtalya ev sahipliğini de yaptığı 1968 Avrupa Şampiyonası'nda kupayı kaldırırken, İtalyan takımları 3 yıl boyunca Avrupa'da kupa kaldıramamıştı. 1934 ve 1938'i geçelim, 1982'ye gelelim. Gökmavililer yine dünyanın zirvesinde. Ama Şampiyonlar Ligi'nde 1969'dan 1985'e kadar zafer görmediler. Ve gelelim 2006'ya. İtalya, 4. dünya şampiyonluğuna Almanya'da uzanırken Çizme'de kulüplerin şike davaları görüşülüyordu. Şampiyonlar Ligi'nde son zafer 2002-03'te, UEFA'da ise 98-99'da yaşanmıştı. Oysa ligi daha az ilgi çeken Almanya, kulüpler seviyesinde İtalya, İngiltere ve İspanya'nın gerisine kalsa da, 3 Dünya, 3 Avrupa şampiyonluğu yaşamıştı. Fransa'nın 1 Dünya, 2 Avrupa şampiyonluğu bulunuyordu. Özetle, rakamlar bana dedi ki; ya kulüpler ya Milli Takım! Tercih zamanı beyler... >> Sen ağlama Diyadin! Metin Diyadin. Bir dönem F.Bahçe'nin de formasını giymiş, sadece G.Birliği'nin değil Türk futbolunun unutulmazlarından. Lig A'da şampiyonluk mücadelesi veren G.Birliği OFTAŞ'ın hocalığını yapıyordu ki; önceki gün istifa ettirildi! Gözyaşları içinde görevi bıraktığını açıkladı. Bir kez daha gördük; her suçun affedilebildiği Türkiye'de, başarının cezasız kalmayacağını. Geçmiş olsun Metin, yalnız değilsin!..