Hocası gönderilmiş, başkanı gitmiş, gardı düşmüş Beşiktaş, ligde, Avrupa’da seri yakalamış, ‘deplasman fatihi’ moralli, keyifli Fenerbahçe’yi ağırlıyor.
Derbilerin favorisi olmaz da, sarı lacivertliler bu klasik söyleme inat açık ara favori. Tabii kâğıt üstünde! Maç başlayınca gördük ki, gerçekten de kağıt üstünde. Zira sahada ne o yaralı Kartal var, ne de uçan kaçan Kanarya! Bildiğin denk güçlerin mücadelesi.
Öyle mücadele dediğime de bakmayın. Deli saçması, panik atak bir ilk yarı. Kimin kime pas attığı belli değil, top kaybetme yarışı âdeta. Sonuç; koca kırk beş dakikada birer pozisyon ve fos.
Tabii Fenerbahçe’nin bu berbat performansında özel birinin imzası var. Birileri tarafından her yaptığı çok kıymetli gösterilen, üzerine toz kondurulmayan, pek saygı değer Jose Mourinho hoca, ilk günden beri kendisiyle çelişen Maximin sevdasıyla Beşiktaş’a kıyak geçti.
Mourinho’nun çok önemsediği savunma katkısı sıfır olan, yine Mourihno’nun “Dünyadaki en iyi oyuncular topa bir ya da iki kez dokunur” tanımının tamamen dışındaki Maximin takımı eksik bırakmak bir yana âdeta sabote ederken sahada 67 dakika kalmayı başardı. Sırf o oynayacak diye sağa çekilen Oğuz da kayboldu.
Mourinho elindeki silahları kullanamayınca da Beşiktaş’a gün doğdu. Dengesi bizzat hocası tarafından bozulan Fenerbahçe karşısında Kartal kanatlandı. Ligde son beş maçta iki puan alabilen Beşiktaş kendi becerisinden ziyade rakibinin beceriksizliğiyle nefes aldı.
Mourinholu Fenerbahçe ise Galatasaray’dan sonra Beşiktaş’a da yenilerek derbilerde sıfır çekmeyi başardı. Şimdi sorsan, anlatır Special One, “Okan Hoca”, “Hakemler” diye. Bugüne kadar dinlediğimiz masallara yenilerini eklemek de zaten sana yakışırdı sayın Mourinho.
Maçın adamı: Gedson Fernandes
Mehmet Emin Uluç’un önceki yazıları...