Son gül solmadan

A -
A +

Ne hasta bekler sabahı, Ne taze ölüyü mezar. Ne de şeytan bir günahı, Seni beklediğim kadar. Güzel günlerdi; sevgiyle yoğrulmuş, saygıyla bezenmiş. Herkesin; herkesin hakkına riayet ettiği, en ciddi mücadelenin bile ahlak dışına taşmadan verildiği zamanlardı. Bugün sevgi ağızda sakız. Saygı pazarda para etmiyor. Benim bu sözlerim, bu yakınmam kimseye yabancı gelmiyor aslında. Kime sorsanız, kimle konuşsanız herkes aynı dertten mustarip, herkes benimle hemfikir. "Lafla peynir gemisi yürümez" diyenlere inat, iki dudağımızın arasından çıkanlarla sürdürüyoruz yaşamı. İcraat ise sınıfta kalmış! Pembe tablolar çizerek karartıyoruz hayatı. Düşünceler sözlerle çelişiyor, uygulamalar hepten yalan. Değer dediğimiz; üç para etmiyor. Mazi zamandan da hızlı, kaçarcasına uzaklaşıyor bizden ve göz göre göre çamurdan yarınlara gidiyoruz, ayaklar koşar adım, feryatlar özlem dolu. Birileri çalıyor; 'hırsız var' diye veryansın edenler ceplerini dolduruyor. 'Dolandırıldım' diye haykıran adam 'dolandırıcılıktan' aranıyor. 'Yalancı'; 'hakkını arıyor' televizyon programlarında, yine 'yalan' söyleyerek ve yüzü asla 'kızarmadan'! Fair-Play katilleri kanlı elleriyle kupa kaldırırken sportmenlikten dem vuruyor; "Herkesin başarısı şaibeli, bir tek benim kazancım temiz" derken ar damarlarından kan geçmiyor! Ki öyle bir damarları zaten yok! Ağzı olan konuşuyor! Spor dostluktur diyenlerin, dostluğa bedel biçmeleri!.. "Sevgi olmayabilir ama saygı şart" diyenlerin, çıkarları doğrultusunda kalıp üretip, suçlarını "ama"larla yamamaları! Sevgi sözcüklerini diline pelesenk edenlerin sevgiyi bir tür alış-veriş sanmaları. Modern hayatın "doğrusu!" Günü yaşamak o kadar "moda" ki; ne geçmiş düşünülüyor, ne gelecek! O kadar bağlıyız ki "an"a ve o kadar kendimizle ilgiliyiz ki "sebep-sonuç" ilişkisini başımıza gelen talihsizliklerde bile kuramıyoruz! 50'yle gidilmesi gereken yolda 120'yle gidip bariyere girdiğimizde suçlu biz değiliz! Ya Karayolları ya Belediye hata yapmıştır! Peki, Vestel-Sakarya maçındaki 'utanç' tribünlere yansısa ne olacaktı? Birbirleriyle sarmaş dolaş maç seyreden iki takım taraftarları ki; Türk futbol tarihinde pek de alışık olmadığımız bir durum, saha içindeki saçmalığa eşlik etse kim verecekti hesabını? Pek tabii ki; birileri kurban edilirdi her zamanki gibi de, teselli olur muydu acaba? Bu sevgisizlik, bu ucuz yaşam, bu 'değer' kirliliği tüm benliğimizi ışık hızıyla sararken ve herkes bir yandan şikâyet edip bir yandan da düzenin oyuncağı olurken bu satırları yazmamın nedeni, hafta sonu gördüğüm bir çift. 80'ine merdiven dayamış iki insanın el ele, birbirlerinin elinden tutup, yaşadıkları tüm acı ve sıkıntılara rağmen mutluluk içinde yürümesi. Sevgi sizi bırakmadan, kendinize gelin. Yoksa her şey için çok geç olacak. Geçti istemem gelmeni, Yokluğunda buldum seni; Bırak vehmimde gölgeni, Gelme, artık neye yarar? > Şiir; Necip Fazıl Kısakürek (1937) ------------ Nüans ve balans "İmparatore" buyurmuş ki; "Yunanistan karşılaşması 'milli dava' değil 'milli maçtır' sadece!" Şimdi sormak gerek; zat-ı alilerine; "İsviçre maçı ne idi?", "O zaman aklınız nerede idi?", "Yoksa ancak mı 'dank' etti?" Yunanistan ile mazimizi cümle alem biliyor! Hiç bir derdimiz olmayan İsviçrelilere 'hücum eden' zihniyet, 'Yunanistan maçında ne yapmaz ki?' diyeceğim de, şükürler olsun maç gurbette! Biz, yani sporseverler istiyoruz ki; çıkalım sahaya, elimizden gelenin en iyisini yapalım, kazanırsak ne ala, kaybedersek de rakibin elini sıkmayı bilelim. Türk adını dünyaya şanla duyuran atalarımızın kemiklerini sızlatmaya kimsenin hakkı yok. Unvan; taşımayı bilene zahmet vermez, bilmeyeni ise altında ezer, geçmiş güzel günlerin hatırına bakmadan!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.