Üzerinde yaşadığımız bu aziz topraklar, yalnızca tarihî ve kültürel zenginlikleriyle değil, dünyanın en hareketli levha sınırlarından birinin tam üzerinde yer almasıyla da dikkat çekiyor. Bu gerçek, geçmişte yaşadığımız büyük depremleri hatırlattığı gibi, geleceğe dair de bize önemli sorumluluklar yüklüyor.
Tabiatın kanunu bellidir: Depremler durdurulamaz, doğanın kudretine set çekilemez. Ancak Cenab-ı Hak, bize akıl, irade, vicdan ve tedbir alma sorumluluğu vererek bilinçli bireyler olmamızı emretmiştir. Deprem bizim için mukadder bir gerçekse, tedbir de insanın aklı ve iradesiyle verdiği en onurlu cevaptır.
Geçtiğimiz çarşamba günü İstanbul, 6,2 büyüklüğünde güçlü bir depremle sarsıldı. Yerel saatle 12.49’da meydana gelen sarsıntı, milyonlarca İstanbullunun sokaklara dökülmesine, binaların şiddetle sallanmasına ve geniş çaplı paniğe yol açtı. Çok şükür ki can kaybı yaşanmadı. Ancak panikle balkonlardan atlayan 151 kişi yaralandı. Gün boyu 50’den fazla artçı sarsıntı kaydedildi; en büyüğü 5,9 büyüklüğündeydi.
Bu deprem, İstanbul için uzun süredir dile getirilen “büyük sarsıntı” beklentisini yeniden gündeme taşıdı. 2023 yılında Güneydoğu Anadolu’yu vuran 7,8 büyüklüğündeki deprem, 50 binden fazla vatandaşımızın hayatına mal olmuştu. Cumhurbaşkanı’mız Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Tüm birimlerimiz teyakkuz hâlinde. Allah’a şükür ciddi bir sorun yok.” açıklamasıyla milletimize güven verdi.
İstanbul gibi kadim bir şehrin geleceği, günübirlik tartışmalara değil, millî bir bilinç ve tarihî sorumluluk duygusuna emanet edilmelidir. Çünkü İstanbul yalnızca bir şehir değil; bin yıllık bir medeniyetin taşıyıcısı, Türk milletinin dünya sahnesindeki en büyük nişanesidir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Sayın Murat Kurum’un da belirttiği gibi, deprem meselesi artık bir şehircilik tartışmasının ötesinde, doğrudan bir ulusal güvenlik konusudur.
İstanbul’u kendi hâline terk etmek, yalnızca birkaç binayı değil, bir milletin yarınlarını da riske atmaktır. Ne yazık ki bugün İstanbul’da yaşanan gecikmelerin temelinde, ideolojik saplantılarla kentsel dönüşüme karşı çıkılması yatıyor. İstanbul Havalimanı’na, Kuzey Marmara Otoyolu’na, Avrasya Tüneli’ne karşı çıkan zihniyet, bugün de dönüşüm projelerine set çekmiş, şehri ihmale sürüklemiştir.
Ekrem İmamoğlu yönetimindeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 5 yılda yalnızca 51 konut üretebilmiş, söz verdiği 200 bin konutu yapamamış, 650 bin konutun dönüşümünü reddetmiştir. Üstelik “kentsel dönüşüme son vermeliyiz” gibi akılalmaz açıklamalarla süreci sabote etmiştir. Bu ihmallerin bedelini yalnızca binalar değil, Allah korusun, insan hayatları ödemektedir. Ayrıca İmamoğlu’nun yolsuzluk ve sahtecilik iddiaları, bir şehrin nasıl heba edildiğinin trajik bir göstergesi olmuştur.
İstanbul, plansızlığın ve gösterişin kurbanı olacak kadar sıradan bir şehir değildir. İstanbul, vizyonsuz ellere bırakılmayacak kadar kıymetli bir emanettir. Sayın Devlet Bahçeli’nin şu sözü daima hatırlanmalıdır: “İstanbul, ehil ve hak eden ellere emanet edildiğinde, her türlü felaketin üstesinden gelinebilir.”
Devletimiz son 20 yılda depreme hazırlık konusunda tarihî adımlar atmıştır. Binlerce yeni hastane, okul, köprü ve otoyol, en modern yönetmeliklere uygun şekilde inşa edilmiştir. 6 Şubat depremlerinin ardından Sayın Cumhurbaşkanı’mızın liderliğinde TOKİ eliyle on binlerce konut hızla tamamlanmış, afet sonrası toparlanma süreci dünyaya örnek olmuştur. Türkiye, artık kendi vatandaşına olduğu kadar ihtiyaç duyan ülkelere de yardım eli uzatabilecek güçlü bir afet yönetimi kapasitesine sahiptir.
Son günlerde bazı sözde bilim insanlarının “İstanbul’dan kaçın” çağrılarıyla kamuoyunda panik oluşturmaya çalıştığına üzülerek şahit oluyoruz. Bu tür sorumsuz açıklamalar ne bilim etiğiyle ne vatan sevgisiyle bağdaşır. İstanbul bizimdir! Biz kaçarsak, bu toprakları kim koruyacak?
Korkuyla değil, akılla, bilimle ve devlet iradesiyle ayağa kalkacağız. Bu topraklar kaçılacak değil; uğruna yaşanacak ve mücadele edilecek mukaddes emanetlerdir. Deprem kaderdir; fakat tedbir, insanlık borcumuzdur. Bu büyük sınavda aklımızı, irademizi ve imanımızı ortaya koyarak, İstanbul’u ve vatanımızı gelecek nesillere daha güçlü ve güvenli bir şekilde bırakacağız.
Nur Tuğba Aktay'ın önceki yazıları...