"Olimpiyattı, büyüydü, Galatasaray'dı, Hagi'di, Süreyya'ydı" derken, arada kaynayıp gidiyordu; "yazmayı düşünüyor", araya sıkıştıramıyordum... Amma... "Bir genç" meslektaşımdan gelen "mail", aklımı başıma getirdi; aslında "belki de en önemli konumuz olmalıydı"; bu ihmâl ettiğim!.. Bilgisayarımın başına oturdum... Ve yazmadım... Zira "benim yazmak istediklerimi", genç ve değerli meslektaşım, belki de "benden çok daha duyarlılıkla ve içtenlikle" satırlara dökmüştü... Onun "mailini sütunlarıma alarak", RTÜK başta, Reklam Kurulları başta, meslek kuruluşlarımız başta, o gazetenin üst düzey yöneticileri başta, herkesten "şiddete adeta davetiye gönderen" bu kötü tabloyu yok etmelerini isteyerek sorumluluğumu ve görevimi yerine getiriyorum; şöyle diyordu, sevgili Mehmet Emin Uluç: "Öncelikle hayırlı günler dileyerek başlayayım, ancak medyanın bu gidişi ne kadar hayırlıdır onu bilemeyeceğim. Bana ters gelen ve sizin de onaylamadığınızı düşündüğüm bir konu hakkında; hem bilgi vermek, hem de yardımcı olacağınız düşüncesiyle yazıyorum bu satırları. Ağabey; birkaç gündür CNBC-e kanalında bir reklama rastlıyorum, ilk gördüğümde şaşkına döndüm, sonra pür dikkat izledim. Reklam aynen şöyle: Bir hastane odası... Yaşlı bir adam ölüm döşeğinde... Etrafında sevenleri endişeli ve hüzünlü bir bekleyişte... Adam zorlukla konuşuyor ve torunu olduğunu sandığım delikanlıya güç bela bir çift lâf ediyor: 'Maç kaç kaç?..' Delikanlı, 'Yine kazandık' cevabını veriyor ve ihtiyar mutlu bir tebessümle gözlerini kapatıyor. Kamera nabız ölçere dönüyor ve uzun bir 'dıııt' sesi eşliğinde görülen pürüzsüz çizgi ihtiyarın ölümünü onaylıyor. Sonra rahmetli Cem Karaca'nın 'Star' reklâmlarındaki sesini anımsatan bir ifadeyle şu sözler vurgulanıyor: 'Futbol bir oyun değildir. Bir ölüm kalım savaşıdır' ve PAS-Fotomaç'ın 'Ölüm kalım maçı' manşetli bir sayısı erkanı kaplıyor. Ağabey şimdi soruyorum; Fair-play diye ağladığımız, barış - dostluk diye kıvrandığımız şu günlerde, F.Bahçe'nin Rize maçı sonrasında yaşadıklarının dehşetini henüz üzerimizden atamamışken, hele de şu uzun uğraşlar sonunda çıkartılan YASA henüz işleme konmuşken, bu nasıl reklamdır, bu nasıl gazetecilik anlayışıdır? 'Reklamın iyisi kötüsü olmaz' derler de, gazeteciliğin de rotası bu yöne mi kaymıştır? Hıncal Ağabey köşesinde, Rize - F.Bahçe maçı sonrasında yaşananları yazmış, aynı sütunlarda AZİZ insana da gerekli cevabı vermiştir. Ama gündemi yakından takip etmesine rağmen, o da SABAH Grubu'nun bir gazetesinin bu ölümüne fanatizmini görmezden gelmiştir... Bu reklamla ile ilgili ne yapmak gerekir?.. Ben bir kaç yere telefon etmeyi düşündüm, ancak bürokrasi ülkesinde yaşadığımızı düşününce, samimiyetinize sığınarak topu size atma cesareti buldum kendimde. Gönül, size yazdığım bu ilk mailde, güzelliklerden bahsetmek isterdi, ama nasip böyleymiş. Daha geniş zamanlarda daha hoş konularda konuşmak ümidiyle iyi günler dilerim..." ....... Aynı gazetenin "at yarışları sayfalarının tanıtımını yapan" reklâm da tasvip edilecek cinsten değil; bebekleri emekliye emekliye ve "Ayrıl.. Ayrıl da gel..." nidaları arasında yarıştırmak, bilmem ki hangi "üstün zekânın ürünü?" Bence, "PAS-Fotomaç" Gazetesi yetkilileri, "bu reklamları yapan" reklâm şirketini derhal "pas" geçmeliler; yoksa kamuoyundaki bütün sempatilerini kaybedecekler!