İnsan ve üretim

A -
A +

İnsan, bu dünyaya Cenâb-ı Hak tarafından kendisine ihsan edilen sayısız ni'met ve imkânları sorumsuzca kullanarak zevk-u sefâ sürmek için gelmemiştir. Onun hem dünyaya hem de âhırete yönelik çok ciddî sorumluluk ve yükümlülükleri vardır. Amaçsız ve sorumluluktan âzade (uzak) kalmasına imkân yoktur. Günün birinde ondan kendisine tanınan en küçük bir fırsat ve ni'metin dahî hesabı sorulacaktır. Aslında manevî ve ebedî hayat endîşesi taşımayan bir toplumda yaşıyor olsa bile böylelerine dünyanın acımasız kuralları içinde er veya geç başıboşluğun hesabını sorarlar. Herhangi bir şahsın, mutlak anlamda başına buyruk bırakıldığı bir insan toplumunun varlığından söz etmek çok zordur. Bitip tükenmeyen ihtiyaçlarla kuşatılmış olan insan, hayatta kalabilmek için bir şeyler yapmak zorundadır. Bunun anlamı, yapısı gereği insanın üretken olmaya mecbur olduğu gerçeğidir. Özellikle gelişmiş ülke ve toplumların en önemli hedefi ekonomidir. Gelişmiş toplumlar ekonomilerini güçlendirerek daha ileri noktalara taşımak isterken gelişmekte olan veya geri kalmış toplumlar da hem varlıklarını koruyabilmek hem de belirli bir ölçüde olsun ekonomik güce sahip olabilmenin gayret ve telâşı içerisindedirler. Dünyaya hâkim olan ve toplumları yönlendiren bütün ekonomik sistemlerde üretim, ilk sırada ele alınan ve üzerinde önemle durulan bir konudur. Özellikle gelişmiş ülkeler, gerçekleştirdikleri üretimle sadece kendi insanlarının ihtiyaçlarını karşılamakla yetinmemekte, üretim fazlası mal ve ma'mûllerini dünya pazarına sürerek ekonomik güçlerine artı güç katmanın hesaplarını da yapmaktadırlar. Bu konuda büyük ekonomik güçler arasında rekabet ve yarışmaların bütün hızıyla devam ettiğini de unutmamak gerekir. Tüketimi artırırlar Gelişmişlik çizgisini yakalayan ülkeler, üretimde kendilerine büyük hız ve avantaj sağlayan yeni teknolojik atılımları dikkatle takip ederek ekonominin emrine sokmakta, böylece rakip ekonomik güçlerin önüne geçme mücadelesi içinde bulunmaktadırlar. Dünya pazarına sokulan, bir başka deyimle arz edilen üretim fazlası mallara müşteri bulunabilmesi başlı başına bir problemdir. Bu problemin çözümü yolunda baş döndürücü hızla gelişmekte olan iletişim imkân ve araçlarından da olabildiği ölçüde yararlanarak girişilen reklam faaliyetleri, insanlardaki tüketim isteğini akıl almaz bir şekilde artırmaktadır. Öyle ki geri kalmış toplumlarda bile temel ihtiyaçlarla hiçbir ilgisi olmayan ürün ve mallara şaşılacak ölçüde rağbet edildiği görülmektedir. Gelişmiş ülkeler, dış ticaret konusundaki uluslararası yerlerini ihracat ile elde ettikleri güçle pekiştirirken iktisâden zayıf ülkeler, bundan elbette ki büyük ölçüde zarar görmektedirler. Çünkü dengesiz ithalât, onların dış ticaret açığını her geçen gün daha korkutucu boyutlara taşımaktadır. Esasında geri kalmış toplumlar da üretim için gerekli kaynaklara belli ölçüde olsun sahiptirler. Fazladan yeraltı zenginliklerine sahip olmasalar bile Cenâb-ı Hakk'ın ihsan ettiği çeşitli güç ve imkânları üretim için devreye sokabilirler. Gerçi üretimde tabiat, sermaye, insan ve teşebbüs vazgeçilmez unsurlar olarak kabul edilmektedir. Ama işin temelinde en önemli faktör insan gücüdür. Ekonomistler istedikleri kadar ekonominin temel dinamosunun üretim olduğunu söyleye dursunlar, insan unsurunu göz ardı ederseniz üretimi gerçekleştiren hangi emek ve teşebbüsten söz edebilirsiniz? Evet, günümüz toplumlarında fakirliği sona erdirmenin en önemli yolunun üretimden geçtiğini görmezden geliyor değiliz. Maddeten yoksulluk ve zaruret içinde kıvranan insanların sıkıntılarını küçümsemek, insaf ve vicdan sahibi hiçbir kimsenin aklından geçmez. Fakat üretimi olabildiğince artırma telâşına giren yöneticiler, belki fakirliğe belli ölçüde çözüm bulabilirlerse de eğitimsiz bırakılan insanların manevî açlığı onları bir başka kaos ve kâbusla karşı karşıya bırakacaktır. Maneviyatın önemi Günümüz dünyasında çok büyük maddî sıkıntılar içerisinde kıvranan, neredeyse çaresizlik çizgisine dayanmış öyle toplumlar var ki, onları toplumsal patlamayı ateşleyecek çılgınca isyan ve teşebbüslerden alıkoyan azbuçuk da olsa aldıkları manevî eğitimdir. Allah'a ve âhırete imanın onların gönüllerinde, iç dünyalarında meydana getirdiği teslimiyet ve moral güçtür. Eğitimsiz insanların, üretimde arzu edilen hedeflere ulaşmada da köstek olduğunu dünyanın tanınmış ekonomist ve sosyologları da ifade etmektedirler. Ne mutlu manevî sorumluluk duygusu içinde hayatını yeni ve faydalı şeyler üretmeye, verimli olmaya adayanlara. Böylelerinin dünyaları da âhıretleri de ma'mûr olacaktır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.