İnsanların iyi, güzel ve faydalı duygu, düşünce ve davranışlar konusundaki kıstasları, ölçü ve değerlendirmeleri sağlam ve köklü bir inanca dayanmıyorsa ya şahsî menfaat hesaplarına veya sahip oldukları gelişmiş iletişim imkânlarının sağladığı propaganda gücüyle beyinleri belli görüş ve ideolojiler doğrultusunda şartlandırabilen izâfî (göreceli) kanaat ve tercihlere dayanmaktadır. Toplumu genel anlamda belli değer yargı ve ölçüleri etrafında belli davranışlara yönlendiren kanaat ve varsayımlar şayet dînî ve manevî temellerden yoksunsa insanlara güven, huzur ve vicdanî rahatlık bakımından olumlu bir te'sîr ve katkıları olmayacaktır. Hattâ bazen toplumda çoğunluğun takdîr ve beğenisini kazanmış bazı uygulama ve davranışlar, dînî açıdan sözlü veya yazılı bir eleştiri almamış olsa bile hiç umulmadık insanların vicdanî tepkisiyle karşılaşabilir. Konuyu biraz daha müşahhas (somut) boyutlar içinde ele alacak olursak şahsiyât ve kişilik haklarına saygısızlık etmeksizin genel değerlendirmelere dayanak ve kaynak olmak üzere bazı çarpıcı misalleri ile tartışmanın daha faydalı ve etkili olacağını zannediyoruz. Sözgelimi toplumsal dayanışma ve kalkınmaya katkı sağlayacak önemli sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel etkinliklere girişilmesini teşvîk eden bazı siyasal ve ideolojik gruplar kendi değer ölçülerine kaynaklık eden materyalist ve nihilist (inkârcı) görüş ve yapılarının icabı; toplumda yüzyılların kökleştirdiği bazı kıymet hükümlerini yok saymak veya aşağılamak isterler. Fakat gelin görün ki onların bu baskı ve dayatmaları beklenmedik bir reaksiyon (tepki) ve karşı çıkmayla çok farklı bir oluşum ve yaklaşımın vücut bulmasına sebep olur. Dînî ve manevî değerlere, metafizik kabullere karşı çıkarak din, iman, vatan, millet, bayrak, iffet ve namus gibi ulvî kavramlar uğruna canını fedâ etme anlamında değerlendirilen şehitliği hâşâ ahmaklık ve geri zekâlılık olarak algılayan bu insanlara karşı hiçbir organize işbirliği veya telkine ihtiyaç duymadan şiddetli ve kapsamlı bir tepkinin önderliğini yapabiliyorlar. Onlar bunu sırf yaratılışlarının gereği olarak fıtrî ve vicdanî bir refleksle gerçekleştirmektedirler. Bu bakımdan topluma şu veya bu şekilde egemen olmuş görüş ve kanaatlerin, moda hâline gelmiş çeşitli davranışların çok kalıcı şeyler olduğunu sanmak yanıltıcı olabiliyor. Kaynaklar sağlam olmalıdır Oligarşik menfaat gruplarının, mütegallibe, zalim ve gaddar kişilerin kendi dar çevrelerinde sergilediği hukuk ve insanlık dışı acımasız bazı uygulamalar belki o dar muhitte geçici bir zaman için rağbet görebilir. Fakat insanların genetik ve irsî (kalıtımsal) fıtratlarında (yaratılışlarında) sakladıkları esrarengiz (gizemli) hassâsiyet ve ayrıcalık onları toplumun bazı kokuşmuş (tefessüh etmiş), dejenere telâkkî ve önyargılarını çok anlamlı bir reaksiyonla devre dışı bırakabileceğinin sinyallerini verir. İnsanların genetik yapılarının özelliğine uygun bir doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin ayrımı anlamında bir değerler sistemi içinde sağlam kriterlere sahip olabilmesi için onu yönlendirecek prensiplerin sağlam kaynaklı ve üniversel (cihanşumûl, evrensel) nitelikli olması gerekir. Dînî emir ve vecîbelerin, ahlâkî meziyet ve fazîletlerin iyi, faydalı ve güzel olduğu, asırlar boyunca üstün düşünce ve sağduyu sahibi olgun kişilerin tasdîk ve te'yîdine (desteğine) mazhar olmuştur. Hakkaniyet ve adalet yanlısı davranışlara arka çıkmak, zalim ve acımasız kimselere nefret ve muhalefet, merhamet, şefkat ve himayeye muhtaç olanları büyük bir içtenlik ve özveriyle kucaklamak gibi insanî ve vicdanî değer yargılarımızın toplumda en çok takdîr ve beğeni toplayanları olduğunu kim inkâr edebilir! Dürüst ve haktan yana olmayı kendine şiar edinmiş kimseler dînin ve toplumun en çok övgüye değer buldukları insanlar iken yalancı ve iftiracılar nefretlik ve çirkinliğin iğrenç temsilcileri olarak görülmüştür. Günlük dînî ve ahlâkî davranışlarını bu temel değer yargıları ışığında belirleyen kimseler, hareketlerine anlam ve hedef kazandıran niyet ve amaçlarını bu anlayış içinde yönlendirmektedirler. Güzel ve çirkin, iyi ve kötü ayırımı konusuna Yaradan'ın emir ve talimatına uygun olarak yaklaşan, âyet veya hadîs-i şerîflerle bir şeyin iyi mi kötü mü, güzel mi çirkin mi, faydalı mı zararlı mı olduğuna dâir bir şey bildirilmemişse aklıselîm (sağduyu) sahibi olgun mü'minler, Allah'ın has kulları ez-Zümer sûresinde belirtildiği gibi "Sözü dinler, en güzelini seçerek ona uyarlar" hükmüyle insan sağduyusunun güzellik ve estetik konusundaki ölçülü değerlendirmelerine önemli katkılar sağlarken iyilik ve güzellik konusunda vaz' edilen teorik esaslar yanında kıssa ve mesellerle iyi ve güzel olanın şablonu da verilmiş, örnek tipler tabir câizse sosyo-psikolojik prototip olarak sunulmuştur. Kötü ve çirkin konusunda da nazarî değerlendirmeler hiçbir şekilde şahıs planına indirgenmeden somut örneklerle toplumda şerrin ve habâsetin deşifre edilip toplumdan savuşturulması uğrunda çok önemli bir irşat ve uyarı unsuru olmuştur. Münafık ve bozguncu kimselerin çeşitli önemli özellikleri belirtilirken ortaya konan şablon kesinlikle bize şahsî değerlendirmelerle toplumda bazılarını afişe etme yetkisi vermez. İnançlı olduğu çeşitli tezâhürlerle meydanda olan birini kâfir, fâsık, münafık vs. gibi ciddî suçlamalarla mahkûm etmeğe kalkışmak, hiçbir fâniye hak olarak tanınmamıştır. Bu kabil kriterler, öz benliğimiz için ciddî erdem kılavuzluğu îfâ etmenin yanında iyi niyetli ve kişilik haklarını hedef almayan telkin ve uyarılar da çok faydalı ve etkili dokümanlardır. Dünya ve âhirette hüsrana uğrarlar Genel anlamda psikolojik davranış bozukluğu sayılabilecek bazı hareket tarzları, aslında buna tevessül edenlerce belki bir sosyal egemenlik gösterisine âlet ve araç olarak kullanılmaktadır. Tabir câizse bazı insanlar belli çevrelerde daha etkili ve nüfuzlu bir yer edinebilme düşüncesiyle değer yargılarını tersyüz ederek âciz ve savunmasız kimselerin omuzlarına basarak belki oportünist bir yaklaşımla kendilerine önemli prestij ve puan kazandırmış görünebilirler. Fakat işin hakikati hiç de onların zannettikleri ve bekledikleri gibi değildir. Bu gibilerinin sonu dünyada da âhırette de hüsran ve nedâmettir. Aklı başında bir mü'mine düşen hem teorikte hem de uygulamada en iyi, en güzel ve en faydalı olana talip olmak; kötü, çirkin ve zararlı olandan olabildiğince ciddî şekilde uzak kalmaktır. Cenâb-ı Hak kendini beğenmiş nâdân, gösteriş merakı uğruna ahlâkî değer ölçülerini hiçe sayan kimselerin şerrinden mazlum ve savunmasızları muhafaza buyursun!