Maddî ve manevî mîraslar

A -
A +

Doğuştan şanslı olan bazı kişi ve fertler olduğu gibi temelde talihli milletler de vardır. Kimileri imkânsızlık ve yokluk içinde bunalıp kıvranırken her türlü ni'met ve kolaylıktan yararlanma bahtiyarlığını yaşayanları da göz ardı edemeyiz. Ecdâdımızın çeşitli özellik ve yeteneklerinin şifrelendiği genetik yapımıza nasıl verâset yoluyla sahip olduysak; onların büyük çaba ve özverilerle ortaya koydukları değerli eserlere de aynı yolla tasarruf imkânını bulabiliyoruz. Aslında işin başında ilâhî emanet ve ihsan olan beşerî yetenekleri dışında hiçbir şeyi olmayanlarla; dünyaya gözünü hadsiz hesapsız rahatlık ve kolaylıklar içinde açanlar arasında akılcı ve gerçekçi bir mukayese yapılsa takdîr ibresinin hangisinden yana ağdıracağı hususu ciddî şekilde tartışılabilir. Belki bazıları hiç yorulmadan çok harika imkânlarla tanışanların oldukça talihli olduğunu tartışmanın lüzumsuzluğunu bile iddia edebilirler. Fakat gerçek hiç de zannedildiği gibi değildir. Mîrasyedi sorumsuzluğunda olanların hoyratlığı içindeki vurdumduymazlarla vazife şuuruna ermiş ciddî insanların verim gücünün basit ve sathî bir karşılaştırması bizim için bu mevzûda önemli ölçüde bir değerlendirme fırsatı hazırlamış olacaktır sanırım. İster genetik anlamda olsun isterse mal, mülk, maddî intifâ ve yararlanma hakkının intikali manâsında olsun mîrasın kişi ve toplumlar için ifade ettiği değeri inkâr etmenin veya hafife almanın elbette ki açıklaması olamaz. Sonraki kuşaklara aktarabilmek Yalnız bunu ferdî veya toplumsal başarının yegâne dayanağı olarak algılamak gerçekçi bir yaklaşım değildir. Milletlerin gurur ve iftihar kaynağı olan tarihleri, gücünü esasında sahip oldukları maddî ve manevî mîrastan almaktadır. Toplumlar ne kadar zengin bir mîrasa sahiplerse o ölçüde köklü ve değerli bir tarihin de temsilcisi olmuşlardır. Yeter ki bu mîrasın değerini takdîr edip onu en azından titizlikle koruyarak daha sonraki kuşaklara sağlıklı ve esenlikli bir şekilde emanet edebilmiş olsunlar. Böyle olmaz da şuursuz bir savurganlıkla ecdât yadigârı olan paha biçilmez değerleri har vurup harman savururlarsa hem emanete hıyanet etmiş olurlar hem de kendi geleceklerini kendi elleriyle karartmış olma bahtsızlığına uğrarlar. Burada sırası gelmişken hem kendi ferdî durumumuzu hem de tarih önündeki millî ve ictimâî sorumluluğumuzu ciddî bir otokritikle (özeleştiri, nefis muhasebesiyle) irdelemenin çok yararlı ve hattâ zarurî olacağını ifade etmek isterim. İslâm kültür ve san'at tarihinin en göz kamaştırıcı şaheserlerini bize mîras bırakan ecdâdımızın ilmî gelişmelere kaynaklık eden kütüphaneler dolusu müthiş akademik birikimi ve zenginliği yanında mazrûfun kıymetiyle mütenâsip (orantılı) zarîf ve muhteşem bir estetik (bedî'î) takdîm anlayışıyla vücûda getirdikleri eşsiz hüsn-ü hat, tezhîp ve tezyîn çalışmaları her türlü takdîr ve tebcîlin (yüceltmenin) üstündedir. Bilimsel yetişkinlik ve olgunlukla beraber estetik zevkin en müstesnâ tezahür ve ışıltılarıyla geçmişimizi aydınlatan, bizler için gerçek anlamda göğüs kabartıcı özellikleri olan bu tarihî birikim ve oluşuma değil katkı ve ilâvede bulunmak, onun yeni nesillere tanıtılması hususunda bile en küçük bir çabamız olmamışsa bu verâsetten gurur değil mahcûbiyet ve hacâlet (utanç) duymamız gerekmez mi? Gerçekten ciddî bir özeleştiri bazı gerçekleri bütün çıplaklığıyla görebilme imkânı verebileceğinden "Zararın neresinden dönülürse kârdır" diye ifade edilen özdeyişe uygun olarak bize çok önemli bir uyanış imkânı tanıyacaktır inancındayım. Mîras, herşey demek değildir Ecdâdımız; ilim, irfan, ahlâk ve san'atta bize en faydalı ve canlı örnek ve önderliği sunmuş, hayra ve faydalıya yönelme yolunda en etkili motivasyon görevini îfâ etmişlerdir. Biz, bizden sonrakilere neler bıraktığımızın ve nasıl bir önder ve öncü olabildiğimizin muhasebesi içinde olmalı değil miyiz? Türk'ün hamâsî, ilmî, kültürel ve mimarî tarihiyle hiçbir şekilde tartıya konulamayacak derecede tarihî mîras yoksulu olan günümüz bazı ileri ülkelerinin mevcut potansiyellerini en akılcı şekilde değerlendirerek güne nasıl damgalarını vurduklarını görünce mîrasın her şey demek olmadığını daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum. Aslolan ferdî ve sosyal imkânların en rasyonel tarzda değerlendirilmesi yanında tarihî mîrasın da en ciddî bir sorumluluk anlayışı içinde bir bütün olarak hedefe yönlendirilmesidir. Tarih bunun çok çarpıcı örnekleriyle doludur. Ne mutlu ders ve ibret alanlara!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.