Gençliğim eyvah!

A -
A +

Geçen haftaki yazımda tehlikeli bir gelişmeye parmak basmıştım. İBB Başkanı yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet ve terörle iltisaklı olma gibi hususlarla gözaltına alınmıştı. Konu yargıda intikal etmişti. Neticede yargı, şahitleri, bilirkişileri dinleyecek, belgeleri değerlendirecek, araştıracak ve nihayetinde hükmünü verecekti. Elbette devlet ve milletin malını çarçur etmenin, hesabına geçirmenin, yolsuzluğun ve rüşvetin bir bedeli olacaktı. Terör mensuplarını desteklemek ise apayrı bir husustu.

 

Bu tip soruşturmalar ve yapanın yanına kâr kalmaması gelecek açısından son derece önemlidir. Zira hesap sorulacağını bilmek bir daha aynı yola tevessül edecekler için caydırıcı olur. Fakat ülkemizin içinde bulunduğu siyasi nefret sağlıklı hareketlerin önünü kesiyor. Sosyal mecralarda olduğu gibi, insanlar düşünmeden araştırmadan bir tarafın militanı gibi hareket ediyor.

 

Nitekim yargıya intikal etmiş bir davada sokağa çekilen gençler bir anlamda yolsuzluğun, rüşvetin, usulsüzlüğün ve iltimasın üstünü örtme gibi bir görevin paravanı oldular. Bu hareket yarınlarda birilerine, milletin malını talan etme yolunda teşvikten başka bir fayda sağlamayacaktır.

 

Sadece bu kadar mı? Maalesef sokaktaki gençlerin gösterdiği tavırlar bizim sümen altı yaptığımız pek çok hastalıklı yönümüzü de ortaya çıkardı. Gençlerimizin düçar olduğu ahlaki erozyonu bir kez daha gözler önüne serdi. Cumhurbaşkanımıza ve tepki gösterdikleri insanlara en galiz adi ve bayağı küfürler havada uçuştu.

 

İçlerinde taşıdıkları nefreti nasıl bir dışa vurumdu bu? Ölmüş anneler ve babalar da bu küfürlerden nasibini aldı. Bu korkunç sloganlar mitingi tertipleyenleri ve onları sokağa davet edenleri hiç endişelendirmedi. Bilakis zevkin doruğunda gezindiler!

 

Orada da bitmedi. Önlerine çıkan camileri meyhane gibi kullandılar, duvarlarını pislediler, haziresindeki kabir taşlarını yer ile yeksan ettiler.

 

Biz bu tip davranışları ortaokul yıllarımızda Yunanlı askerlerin Bursa’ya, Bilecik’e girdiklerinde işledikleri şenaatler olarak okurduk. Şimdi ise gençlerimizin mabetlerimizdeki tavır ve davranışları olarak haberlere konu oluyor, gazete sayfalarına düşüyor, tarihimize geçiyor.

 

Dükkânlara ve insanlara verilen zararlar da az değil. Dolayısıyla ahlaksızlıkta dizginlenemez bir gençlik mi ortaya çıkıyor. Hak hukuk tanımaz, edep hayâ bilmez bir kitle ile mi karşı karşıya kalıyoruz. Üzerinde dikkatle düşünülmesi ve eğitim sistemimizin mutlaka tartışılması gereken bir durumla karşı karşıyayız.

 

Eğitim deyince artık sadece okullar da akla gelmemeli. Ailede başlayan bir eğitimden TV’lerde verilen mesajlara kadar uzanan bir gerçekten söz ediyorum. Aksi hâlde herkesin “yandım anam” diye bağıracağı günler fazla uzakta değil.

 

 

"Aile Yılı" ama, nasıl!

 

 

İstanbul Sözleşmesi, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği, LGBT gibi küresel projelerle aile yapımız son on yılda paramparça edildi. İstanbul Sözleşmesi ortadan kaldırıldı ise de onun aktif ve acımasız uygulama aparatı olan 6284 no.lu kanun bütün ağırlığı ile varlığını devam ettiriyor. Yuvalar yıkılmaya devam ediyor.

 

Onun varlığı sebebiyle CHP bu konuda sakin ve suhuletli hâlini devam ettiriyor. Çünkü mevcut vaziyetten son derece memnunlar.

 

AK Parti ise bu konuyu es geçmekle kendi taraftarlarını eritmeye devam ediyor. Seçimlerden sonra bilhassa bu konuya acilen eğilmeleri konusunda iki yazı kaleme almıştım. Sayın Cumhurbaşkanımız seçimlerdeki neticeden sonra mesajı aldık gereği yapılacak dedi ise de maalesef bu hususta beklenen adımlar bir türlü atılmadı. Dolayısıyla kan kaybı devam ediyor.

 

AK Parti kurmayları, siyasetle en az ilgilenen sokaktaki vatandaşın dahi görebileceği bu gerçeği neden görmüyor? Neden CHP’nin kuyusuna su taşıdığının farkına varmıyor? Neden toplumun her gün daha da felakete doğru yuvarlandığını anlamak istemiyor?

 

Gerçekten düşündürücü ve insanı endişelere sevk edici bir durum. Geçtiğimiz günlerde bir kısım savcı ve hâkim arkadaşlarla bir araya gelmiştik. Ailelerin ve gençliğimizi düşmekte olduğu felaketler konusunda öyle vakalar işittik ki ürpermemek mümkün değil!..

 

Bu bir parti problemi de değildir. Bu ülkemizin geleceğidir. Beka meselesidir. Bunu görmezlikten gelmek yarınlarda felaket olacaktır. Aile müessesesini dağıtmak bozmak kolaydır. O bozuklukları gidermek ise on yıllara ve nice önlenemez felaketlere mâl olur.

 

Nitekim toplumumuzun bu yöndeki feveranı, endişeleri ve son yıllardaki aile üzerindeki olumsuz gelişmeler 2025'in “Aile Yılı” ilan edilmesine yol açtı.

 

Sayın Cumhurbaşkanımız ocak ayı başında 2025'i aile yılı ilan ederken, “Küresel şer odaklarının teşvik ettiği cinsiyetsizleştirme politikalarının herkesin malumu olduğunu” ifade ederek şöyle demişti:

 

“LGBT meselesi, bugün ailenin varlığına yönelik en ciddi tehditlerin başında gelmektedir. 2023 yılında ülkemizdeki doğurganlık hızı 1,51 seviyesine gerilemiştir. Açıkça ifade etmek gerekirse bu durum, alarm vericidir, Türkiye açısından varoluşsal bir tehdittir. Her fırsatta yaptığımız 'en az üç çocuk' çağrısının ne kadar önemli olduğunu böylece tekrar görmüş oluyoruz... Toplumun tüm kesimlerinde bir farkındalık oluşturmak amacıyla 2025 senesini 'Aile Yılı' ilan etmeyi kararlaştırdık. Yıl boyunca Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız koordinasyonunda aile yapımızın korunması, güçlendirilmesi ve gelecek nesillere sağlam bir miras olarak aktarılması için kapsamlı çalışmalar yürüteceğiz.”

 

Peki o günden bugüne hükûmetin hangi kapsamlı politikalar ürettiğini söyleyebiliriz? Evlilikleri teşvik için verilecek 5-10 bin lira mı aileyi ayakta tutacaktır!..

 

 

Gerçekleri görmek!

 

 

1 Nisan Salı günkü Türkiye gazetesinde Aile Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş hanımın bu yönde bazı açıklamaları vardı. Sayın Mahinur Göktaş şöyle diyordu:

 

“Aile kurmak isteyen gençlerimize yönelik başka desteklerde de bulunacağız. Özellikle beyaz eşya ve mobilya kalemlerinde ciddi indirimlerin sağlanmasına yönelik çalışmalarımız söz konusu. Sektörün önde gelen markalarıyla protokollerimiz hazır. Nisan ayı içinde bunları açıklayacağız… Bu seferberlik ruhunun her sektörde yaygınlaşmasını ve 'Aile Yılı’nın aile olmanın mutluluğunu en üst düzeyde yaşadığımız bir yıl olmasını temenni ediyorum.”

 

Bu ifadeler aile kurumunun yozlaşması, boşanmaların artması ve gençlerin evlilikten kopması hususunda ilgililerin son derece yanlış bir strateji içerisinde bulunduklarını işaret ediyor. Konunun ya farkında değiller veya çözümü yanlış adreslere kaydırıyorlar. 6284 no.lu kanunun son on yıldaki etkileri neler olmuştur? Süresiz nafaka konusu yeniden yuva kurmak isteyen insanlara nasıl bir kâbus yaşatmaktadır? Birkaç ay evli kalan insanları ayrıldıklarında süresiz nafakaya mecbur etmenin yol açtığı yıkımlar nelerdir? Kadının bir beyanıyla evden atılan erkeklerin psikolojik durumları, dağılan yuvalardaki çocukların hâlet-i ruhiyeleri nasıldır? Bunları çözümlemeden aile kurumunu güçlendirecek tedbirleri bulamazsınız!

 

Ne hazindir ki, bir taraftan kadın erkek eşitliği derken diğer taraftan erkeğin bütün haklarının elinden alındığı, bir şikâyetle sorgusuz sualsiz evinden, yuvasından atıldığı bir zamanı yaşıyoruz.

 

Siz bütün bu problemleri 5-10 bin liralık kredi açmak, beyaz eşyada indirim yapmak yolu ile mi aşacağınızı düşünüyorsunuz!

 

Sayın Aile Bakanı'na çağrımdır: Geliniz bu konuyu lütfen ciddiye alınız. Toplumdaki kanaat önderleri ile, aile üzerine çalışmalar yapan akademisyen ve yazarlar ile görüşünüz. Elinizi taşın altına koyunuz. Yoksa tarih, bu mevkileri işgal edenleri affetmeyecektir...

 

Sayın Cumhurbaşkanımızın gençliği kazanma yönünde hedef gösterip de sizin askıya aldığınız ve unutturduğunuz onlarca projeyi ben biliyorum. İsteyen ile de paylaşırım. Maalesef AK Parti projeleri CHP’nin ekmeğine yağ sürmekten öte gitmiyor. AK Parti Sayın Cumhurbaşkanının gerçekleştirmiş olduğu muazzam eserleri anlatmaktan bile aciz kalıyor. Altı yıldır İstanbul’a çivi çakmayan şimdilerde yolsuzluktan tutuklu bulunan İmamoğlu’nun "Kent Lokantası" projesi ile üste çıkmaya çalışması AK Parti teşkilatlarını derin derin düşündürmelidir.

 

Üsküdar eski Belediye Başkanı Hilmi Türkmen 2023 yılı Ocak ayında meydanlarda şarkıcılarla gençleri zıplatmayı marifet olarak sosyal mecrasında günlerce paylaşıyordu. "Sizin işiniz bu değil!" demiştim ama duymamıştı bile. Şimdi “X”de teselli arıyor.

 

Hilmi Türkmen ve ona benzer belediye başkanlarının görevini son bir yıldır Kültür Bakanı Mehmet Nuri Ersoy aldı. "Kültür Yolu" festivalleri ile gençliğin ahlakını mahvediyor. Gençleri son hızla, CHP cenahına kanalize ediyor. Bana itibar etmezseniz festivallerin yapıldığı illerdeki AK Parti teşkilatları ile görüşebilirsiniz.

 

Peki mübarek ramazan ayında hemen hemen bütün TV’lerde hemen her gece gösterilen ETS tur reklamına ne demeli! ETS tur, Kültür ve Turizm Bakanına ait bir şirket. Bu nevi açık saçık bir reklamı Avrupa kanallarında dahi göremezsiniz. Bu ülkenin AK Partili Kültür Bakanı, ramazan ayında böyle bir reklamı mı millete servis etmeliydi?!.

 

Kişi kendi noksanını bilmek gibi irfan olmaz!

 

 

TEFEKKÜR

 

 

Sûret-pezir-i ma’rifet olmaktadır hüner,

 

Yoksa bu dehre nice heyûla gelir gider

 

                                           İzzet Ali Paşa

 

(Hüner bilgi ve marifetle donanmaktır,

 

Yoksa bu dünyaya nice kütükler gelir gider.)

 

 

 

Ahmet Şimşirgil'in önceki yazıları...

300
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalınız Efe 4 Nisan 2025 19:32

Târihî dizi, film ve festivallerde "Mehterân Bölüğü" yer almalıdır.

Hikmet Emirel 4 Nisan 2025 16:30

Allah af etsin. Bu bakana ( Kültür ve Turizm bakanını kast ediyorum. )oldum olası içim ısınamadı.