Arabasını gıcır gıcır yıkayıp temizlemiş şoförün gözü pencereden yana çevrilince el işaretiyle “Bekle…” dedim...
İçtiği hep şaraptır, düşüncesi seraptır,
Bu gidiş iyi değil, akıbeti haraptır.
Mazlumun arkasından, bu kaçıncı çoraptır.
Örüp durur durmadan, hiçe sayar milleti,
Masum görünmek için, çekiyorlar zilleti.
Hoca der dikkatli ol, sofrası dolu meze,
Çok yedikçe şımardı, hepten oldu kepaze.
Bir elinde cımbız var, ötekinde yelpaze.
İşaretler gelmekte, düğümler çözülüyor,
Bitirimler çaresiz, ne yapsak üzülüyor.
***
ÇIKTIK YOLA, SONU SELÂMET OLA…
Pencereden, karşı mahalleyi örten ağaçların üstüne çok hafif bir güneş sarılığının yağdığını görüyor, tefekkür ediyordum. Her şey bu tül kadar ince rengin altında bir rüya hafifliğindeydi. Bulutsuz hava puslu sayılırdı. Belki de kısa zaman içinde toplanan buharlar rahmet olup üzerimize yağacaktı.
Ne kadar kaçsam da cadde ve sokaklardan geçen taksilerin korna sesleri, motor gürültülerine karışarak odamın içine kadar gelip beni buluyordu. Gürültü sağanağına teslim olmuş apartmanların, çeşitli yaşlarda çocuklarla dolup taşan parkların, ılık bir rüzgârla yelpaze gibi sallanan yaprakların, bir suçlu gibi ürkek ve hayattan uzak bilinmez yolların hüznüyle doluydum.
Arabasını gıcır gıcır yıkayıp temizlemiş şoförün gözü pencereden yana çevrilince el işaretiyle “Bekle…” dedim, çocukların hazırlanmasına yardımcı olmaya başladım. Derken çocuklar ve kendim için elzem olanları alıp çıkmamız bir hayli vakit aldı. Hani derler ya “Eli işte, gözü oynaşta...” benim de aklım fikrim gideceğimiz yerde karşılaşacaklarımızdaydı. Neler düşünmüyordum ki?
***
Hikâye bu ya!
Güzel memleketimizin yeşilin envaiçeşidinin hâkim olduğu şirin bir köşesinde “Sarı Çiçek” ile billur gibi berrak “Su” karşılaşır ve arkadaş olurlar. İlk önceleri yakın iki dost olarak devam ederler. Tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için. Gel zaman, git zaman Çiçek o kadar mesut ve bahtiyar olur ki huzur ve saadetten içi içine sığmaz. Artık iyice anlar ki ‘Su'ya sırılsıklam âşık olmuştur. Onsuz yapamayacaktır.
İlk kez böyle bir muhabbeti yaşayan bizim Sarı Çiçek, etrafa enfes kokular saçmaya başlar, “Sırf senin hatırın için ey su...” diye yaprak üstüne yaprak açar, büyür serpilir, iyice gelişir…
Öyle zaman gelir ki, artık su da onsuz yapamaz, müptela olmuştur. İçinden ta kalbinin derinliklerinde bir şeyler gelip ona akmaktadır.
Sordum sarı çiçeğe,
Annen baban var mıdır?
Çiçek eydür derviş baba;
Annem babam topraktır.
Hak! Lâ ilâhe illallah.
Allah! Lâ ilâhe illallah.
Sordum sarı çiçeğe,
Evlât kardeş var mıdır?
Çiçek eydür derviş baba,
Evlât kardeş yapraktır...
Hak! Lâ ilâhe illallah.
Allah! Lâ ilâhe illallah.
Sordum sarı çiçeğe,
Benzin neden sarıdır?
Çiçek eydür derviş baba,
Ölüm bize yakındır!
Hak! Lâ ilâhe illallah.
Allah! Lâ ilâhe illallah.
Sordum sarı çiçeğe,
Sizde ölüm var mıdır?
Çiçek eydür derviş baba,
Ölümsüz yer var mıdır?
Hak! Lâ ilâhe illallah.
Allah! Lâ ilâhe illallah.
DEVAMI YARIN