"Aha burada söz veriyorum sizi huzura çıkaracağım!.."

A -
A +
Konuşulanları perde arkasında dinleyen Mahperi ve Periza Hanım da çok etkilenmişti.
 
Biraz da havadan sudan konuştular... Asıl kafasını karıştıran bu köle çocuklar meselesiydi. Ne edip edecek her şeyi etraflıca öğrenecekti Doğan Bey. Daha kimlerin canı yanmıştı kim bilir? Canali’ye bir aşır okutarak geçmişlerin ruhlarına bağışladılar. Rüstem Bey, elini yüzüne sürdükten sonra kalkıp gözlerinden öptü.
“Maşallah… Maşallah… Çok etkileyiciydi.”
“!!!”
Canali, utandığından başını öne eğdi. Bu arada Doğan Bey devreye girdi fazla uzatmadan.
“Ben de tesadüfen öğrendim bu kadar bir kabiliyetinin olduğunu.”
“Hem de ne kabiliyet… Sana bir şey diyeyim mi yiğidim?”
“Söyle Beyim.”
“Timur Han’ımız, böyle güzel sesi, hele tecvitle okuyanı pek sever. Gör bak ben bu genci huzura çıkaracağım. Aha burada söz veriyorum. Sen de şahit ol!”
“Çok hoş bir fikir…”
“Canali’m ne düşünür bu hususta?”
“Emriniz olur efendim.”
Konuşulanları perde arkasında dinleyen Mahperi ve Periza Hanım da çok etkilenmişti.
Konu Timur’dan açılmışken biraz daha bahsettiler. Yiğitliğini, kahramanlığını ve hepsinden de mühimi her şeyi Allah rızası için yaptığını saydı döktü konak sahibi. Serçetutan ve ekibinin dediklerinden aksi şeyler söylüyordu her defasında. Doğan Bey’in kafasında birçok şey iyice şekillenmişti artık. Güneş balçıkla sıvanmıyordu. Yine de en ufak fırsatı, en ayrıntılı bir şekilde değerlendiriyor, yanılmaktan çok korkuyordu. Durumu anlayan Rüstem Bey,
“Bak yiğidim! Timur Han’ımızın nasıl biri olduğunu tam öğrenmeniz için benim de şahit olduğum bir hâdiseyi anlatarak bitireyim.”
“Sizi yormayayım…”
“Bilakis zevk alıyorum. Anlatıyorum ki güzel çirkin, doğru eğri aşikâre olsun. Kimse hata yapmasın.”
“Ben de memnuniyetle dinliyorum efendim.”
“Bir gün Ulu Hakanımızın huzuruna çıkmıştık. Seferlerden, muharebelerden; alınan kale, memleket ve yerlerden bahsediliyordu. O zaman ben de yakınında hizmetindeydim. Nazım geçerdi. Her şeyi sakınmadan, usulü dairesinde rahatlıkla sorardım. Dedim ki: ‘Ulu Hakanım, muvaffak olmanızın sırrı nedir?’ Önce güldü. Sonra kırmadı tane tane başladı anlatmaya: ‘Her şeyden önce niyetimi düzeltirim. Yaptığımı Allah rızası için mi, yoksa nefsim için mi yapıyorum? Sualinin cevabını mutlaka bulurum. Sonra devlet adamlarımla, âlimlerle istişare ederim. Hazırlıklarımı noksansız yapar, sebeplere yapışırım evvel Allah. Her şeye ibret nazarıyla bakarım. Bir karıncadan çok ders aldım. Karınca kendi cüssesinden daha büyük bir yükü büyük bir kayaya çıkarmaya çalışıyordu. Ben de pürdikkat onu seyretmeye başladım. Tam tepeye çıkmışken şiddetli bir rüzgâr esti yere düşürdü. Nedense gözümü bu çalışkan mahlûktan alamıyordum baktım, aynı yükünü buldu yine taşın üzerine çıktı. Bu sefer de ben elimle düşürdüm, bakalım ne yapacak diye. Hayvancağız pes etmedi. Yükünü buldu, aynı yolları takip ederek taşın tepesine kadar çıktı. Bunu tam kırk kere mi ne yapmıştı? Her defasında yükünü aldı ve yukarı çıkmayı başardı. Kendi kendime dedim ki: ‘Bir küçücük karınca bile hedefinden şaşmıyor. Ben niye Allah yolunda olduktan sonra yılgınlık göstereyim.’ İşte o gün bu gündür bizi zaferden zafere koşturan şey, sebeplerle birlikte azim ve kararlılık olmuştur…’ diye başladığı övgü, hayranlık, muhabbet dolu başarı hikâyesi herkesi de mest etmişti.” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.