Arabamızı park ettikten sonra, onlar gelinceye kadar kayıkçılar arasında yürüdük. Deniz, temiz hava, toprak kokan çimenler, sıkılmak mümkün müydü? Maalesef insanın keyfi yerinde olmayınca... Bedenim bu güzelliklerin içinde olsa da aklım fikrim mazimle muharebe içindeydi.
Buralara eskiden beri bayılırdım. Her taraf tertemiz, oldukça da bakımlıydı. İçim rahat olmasa da gelmeye değdi. Bir sahil köyünün küçük limanı gibi olan bu yerin babam ve benim için ayrı bir kıymeti vardı.
Baba kız, her dışarı çıktığımız zaman bir şeyler alır, kıyıdaki koca kayalıklara oturur, saatlerce denizi seyrederdik bıkmadan usanmadan. Balıkçılar teknelerini, sefere hazırlarken çekiç sesleri, dalgaların hışırtıları, martı gaklamaları hep birbirine karışır, sahil boyunca ahenkli bir melodi gibi yayılırdı. Şimdi tatlı bir hatıra olarak yeniden o günleri yaşıyorum. Her şey daha dün gibi aklımdaydı. Tek değişen ben o çocuk Jale değildim, babacığım da bu kadar yaşlanmamıştı, çocuklar ise hepten yoktu. “Yalan dünya” dedim efkârlandım gayriihtiyari.
Hep sen mi ağladın, hep sen mi yandın?
Ben de gülemedim; yalan dünyada!
Sen beni gönlümce mutlu mu sandın?
Ömrümü boş yere çalan dünyada…
Çocukluk hatıralarımı yâd ederek epey dolaştık, vakit dolunca da doğru lokantaya geçtik. Babama ve bize yeni işinin haberi burada verilmişti. O gün ne güzel bir gündü. Bugün de öyle güzel bir haber alsaydık. Meselâ; sürpriz yapıp Tanju çıkıp gelseydi, dedikoduların hep yalan olduğunu söyleseydi. Nerede o şans? Elimizde olmadan aynı masaya geçtik söz birliği etmişçesine. Bu defa da çok keyifliymişiz gibi oturduk. Zoraki de olsa huzur ve saadetimizi ortaya koyduk. Hem sevdiğimiz yemekleri yedik hem de aile olmanın tadını yaşattık çocuklara.
İçim kan ağlasa da aileme, keyfim yerindeymiş gibi görünmeye muvaffak oldum. Hep beraber annemlere gittik. “Burada kalın...” dedi, evimize göndermediler. Baktım çocuklar da istiyorlar ben de “Peki” deyip kaldım.
Gözlerin yollarda mı kaldı?
Çok mu bekledin beni?
Senin için derledim,
Gönül bahçemin en güzel güllerini.
***
Uykum gelmiyordu. Tanju denilen, adam mı diyeyim yoksa başka bir şey mi tam karar veremiyordum? Onu unutmaya çalışıyordum güya daha çok onunla doluyordum.
Çocukluğumu, gençlik senelerimi, karşıma çıkmasını, âşık oluşumu, evliliğimizi, ilk defa anne oluşumu, çocuklarımı, annemin bu adamı hiç sevmemesini, eşya alımlarımızı, iflasımızı ve sonra sıfırı tüketmiş olarak iki çocukla bir üçüncü sınıf mahallede yaşamaya mahkûm olmamızı ve nihayetinde ise bu başımıza gelen garip hadiseleri düşündüm durdum. Bir genç kadın için çok ağır yük altında inim inim inliyordum da sesimi duyan, beni anlayan yoktu etrafımda da.
DEVAMI YARIN