Allah için yapılan fedakârlık...

A -
A +
"Allahü teâlâ, cümlemize iyi kullarından olmayı nasip eylesin inşallah...”
 
"Aradan birkaç gün geçti, beklediğim para geldi. Doğruca yanına gittim, içine düştüğüm durumun aslını anlattım ve binbir teşekkürle yüklü miktarda para uzattım. Gülümseyerek elimi tuttu, kibarca itti, ‘Mümkün değil! Alamam!’ dedi. Sonra devam etti ibretlik konuşmasına: ‘ALLAH için olan işin bedelini kullar ödeyemez, var git sen de başkalarına ALLAH için iyilik yap, Allahü teâlâ selamet versin…’
Yapacağım bir şey kalmamıştı. Helâlleşip herhangi bir ödeme yapamadan kalbimi orada bırakarak ayrıldım ama ne duâlar ediyordum bir ben bilirdim.
Düşünebiliyor musunuz hiç o hadiseyi unutmadım, tam kırk senedir onun için duâ ediyorum ve duâ etmeye doyamıyorum. Mübarek gecelerde, günlerde, her namazdan sonra her aklıma geldikçe ve hatta geceleri uyandığımda bile onun için duâ ediyorum.
 
Allahü teâlâ, cümlemize iyi kullarından olmayı nasip etsin ve dahi iyi kullarıyla karşılaştırsın inşaallah!”
     ***
Allah için yapılan fedakârlıkların tadına doyulmuyordu. Kendi kendime soruyordum; gönlün kimden, neden yana?
 
Şunu iyice anladım ki işlerimizde, îmânımızda riya hiç olmamalıydı. Okuduğum âyet-i kerimeler, hadis-i şerifler ve onları izah eden kitaplar beni gaflet uykumdan uyandırabilmeli, gönlüme tesir etmeli, gözlerimi yaşartmalı, içimi ısıtmalı ve beni kendime getirmeliydi.
 
Okuduklarımın şuuruna ermeliydim. Hakk’ın dîvânına durduğumda sâdece kalıbımla değil bütün kalbimle, hissiyatımla ve varlığımla yönelmeliydim. Secdelerde ağlayabilmeli, zekât verirken sevinmeli, hacda tertemiz günahlardan kurtulmanın hazzına ermeliydim. Başkalarının bizleri nasıl gördüğüne değil, nasıl olmamız lazım geldiğine dikkat etmeliydim. İslâmiyet'in esaslarındaki hükümlerini tam yerine getirmeli, rûhuna da bürünmeliydim. Taklidi îmân ve dindarlıktan hakiki îmâna ermeliydim. Sözlerimizde ve amellerimizde Hak teâlânın rızasını aramalı ve bütün şartlarına riayet ederek yapabilmeliydim. Davranışlarımız ne fazla ne eksik, tam ve doğru olmalıydı. Gönlümüzü gani, mahviyet ehli, Hakk’a hakikate âşinâ, bizi yoktan Yaratana kurban olabilmeliydim. “Dostlar alışverişte görsün…” diye değil Hakk’ın pazarında can verip ilâhî rızâya talip olabilmeliydim. İnsanlık kisveme, Müslümanlık rûhunu yerleştirmeli, sözlerimize mânâ kalitesi katabilmeliydim.
 
Kafamda ne düşünceler, ne planlar vardı? Kendi planlarımdan kendim bile ürperiyordum. Nefsimle olan mücadelemden yenik düşeceğim diye ödüm kopuyordu. Bir tarafta ahiret derdi, beri tarafta intikam hırsı… Bir türlü dengeyi kuramıyor işin içinden çıkamıyordum.
 
Bir ara kapı zili sesi duydum ama “Bize kim gelebilir ki?” dedim ihtimal vermedim. Bir daha, daha sertçe ve uzun çaldı. “Rüya değil! Hakikaten zil çalıyor...” dedim ve koştum.
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.