Bey ve paşa hanımları can kulağıyla dinliyordu

A -
A +
“Devletşah Hatun’umuz da bilirler ki devletimizin devamı, zaferlerimizin artması bir sultanlık şerefidir."
 
Hekimbaşı:
“Biraz sakin olmalısınız” demişse de işe yaramamıştı. Kendisini iyi hissediyor, hasta falan olmadığına inanıyordu. Ona göre sıhhati oldukça yerinde, aklı başındaydı. Lâkin o, yeni toparlanmış devlet düzeninin bozulmamasını, canı gibi sevdiği kocası Padişah Efendimizin ve mümtaz halkımızın daha fazla huzurlarının kaçmamasını dert ediyordu. 
Her zamanki vakitte kahvaltısını yaptıktan sonra, ağrılarına aldırmadan istişare ettiği aileleri çağırttı. Devletşah Hatun’un hassasiyetini bilen hanımlar, çoktan yerlerini almış, başlar önde beklerken; “Hoş geldiniz, sefa getirdiniz…” hitabıyla ayağa kalktı ve hep birlikte; “Hoş bulduk…” cevabını verip işaret edilen yerlere oturdular.
Hanım Sultan, misafirleri tek tek süzüp pürdikkat dinledikten sonra oradakilerin gözlerine bakarak tane tane konuştu ve son noktayı da koydu;
“Dilek, temenni ve tavsiyelerinize hürmetimiz tamdır. Bir yanda Gülşah Hanım, sevdiğimiz bey kızı, öte yanda Doğan Beyimiz, Çelebi ailesinden seçkin bir akıncı yiğidimizdir. Valide Sultan olarak derim ki hünkârımız şu an sefer hazırlıkları içindedir. İsterim ki bu üzücü hâdisenin üzerine yenileri eklenmesin. Ne yapılacağının kararını Ulu Hakanımız gönül rahatlığıyla versin. İçimizin yandığı bu acı durumda benim zayıf omuzlarıma başka yükler yüklenmesin.”
Konuşulanları can kulağıyla dinleyen bey, paşa hanımları, Osmanlı devlet ricâlinin büyüklerine, birbirlerine karşı edep, nezaket, hürmet çerçevesinde kelimeleri nasıl seçip kullandıklarının bir numunesi olacak görüş ve düşüncelerini sırayla arz ederek, hanımefendilerinin rahat etmesine çalıştılar. İlk sözü Molla Fenârî Hazretleri’nin refikası aldı;
“Devletşah Hatun’umuz da bilirler ki devletimizin devamı, zaferlerimizin artması bir sultanlık şerefidir. Yurdumuzda birlik ve beraberliğimizin kurulması da ancak kavi yuvalarla mümkündür. İşte, malumunuz Emir Buhârî Hazretleri Anadolu’da bu sağlam müesseseleri kurmakla vazifelidir. Efendimiz, Allahü teâlâ Yıldırım Beyazıt Han’ımıza hayırlı uzun ömürler versin. Lâkin Gülşah’ımızın evine dönüşlerini uzun zamandır beklemekteyiz binbir ümitle. Bu sebeple Han’ımıza ve siz Devletşah Hatun validemize, kızımız Hundî Sultan’ımıza Allahü teâlânın izni ile nasıl yük olmadan sıkıntılarını alabileceğimizin emir ve müsaadelerinizi yüksek zatınızdan talepkârız efendim.”
“Berhudar olasınız…” diye memnuniyetini bildiren Devletşah Hatun, “Sizi dinliyorum” mânâsında yüzünü Yeşilyurt Beyi'nin hanımına döndü.
“Sultanım izninizle ben dahi derim ki malum meseledir. Kız evi ve dahi er evi sabretmekten başka için için yanmaktadır. Bu dumanı görünmeyen ateşi, nasıl su olup söndürebiliriz? Verilecek her vazife dahi şerefle kabulümüzdür. Sorarız âdetlerimiz üzere bizden ve aile efradımızdan talebiniz ne ola?”
Karşısında edeple durup yürekten konuşan içi, dışı bir, kalpleri tertemiz bu insanlara baktıkça gözünde büyüyor, büyüdükçe devleşiyorlardı âdeta. Nazik olduğu kadar, hiddetle söylenirken oynattığı ipek pelerini o kadar parlak, o kadar muhteşemdi ki... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.