"Bir şey sormadan beni dinleyin!"

A -
A +
Aklıma gelenlerden mi ne betim benzim atmış, bayılacak hâle gelmiştim.
 
Ah! Şu doymak nedir bilmeyen nefsimin ipe sapa gelmez isyanları yok mu? Şu çekip gitme isteği... Beni hepten kahreden de bu içimdeki “derin Jale” değil miydi?
Uyanabilmek için! Bilhassa çekip gitme imkânım kalmadıysa, hayata tutunma isteğim de kendiliğinden kayboluyordu zaten…
Aklıma gelenlerden mi ne betim benzim atmış, bayılacak hâle gelmiştim. Durumu fark etmiş olmalı ki Doktor Nefise hemen yanıma geldi, pek samimice ellerimden tuttu. Sonra sofradakilere döndü:
- Kıymetli büyüklerim, kardeşlerim, canlarım, sevgili çocuklar. Hepinizi çok iyi anlıyorum. İçinizden geçenleri de az çok tahmin ediyorum. Sizden istirhamım ilkin hiçbir şey sormadan dinleyin. Bir iki mübarek zat-ı muhteremin hayatlarına dair kısa nakiller yapacağım. Bilahare yemeklerimizi yiyelim, sonra da aklımıza takılan bütün suallerin cevaplarına geçelim… Ne dersiniz?
Anneciğim pürdikkat kesilmiş doktorun ağzından çıkan kelimeleri dinliyordu. İlk söze giren de o oldu.
- Olur. Hem de çok iyi olur!
- Peki, teşekkür ederim. Evliyalardan Hasan-ı Basri Hazretleri bir gün şöyle buyurmuş kendini dinleyenlere: “Öyle insanlar gördüm ki, kusurları yoktu ama insanların kusurları hakkında konuşuyorlardı. Cenâb-ı Allah onlarda kusurlar yarattı! Öyle insanlar gördüm ki, pek kusurluydular ama diğer insanların kusurları hakkında sustular. Allahü teâlâ da onların kusurlarını örttü, sakladı.”
- İnsanların kendi cılız akıllarına göre yorum yapmaları yok mu? Ömür törpüsü! Kahredici! Can yakıcı!
- Maalesef! Misalleri boşuna anlatmıyorum elbette! Anlatacağımın ikincisi; Muhyiddin-i Arabi Hazretlerinden. Bu mübarek zat, gençliğinde iş için Bağdat'a doğru uzun bir sefere çıkmış. Yolculuk esnasında bir dere kenarında balık tutmaya çalışan derviş kılıklı fakir birine rastlamış, yaklaşıp selâm vermiş! Ne yaptığını sormuş!
Adam: “Gördüğün şu sazdan yapılmış kulübede yaşıyorum, geçimim için de her gün iki balık tutuyorum, biri kendim için diğeri de sizin gibi yolu bize düşenlere ikram etmek için…” demiş.
Muhyiddin-i Arabi Hazretleri, bu asil cevabından dolayı mı ne adama misafir olmuş… Ev sahibi derviş, ne tarafa yolculuk yaptığını sormuş. O da: “Bağdat’a gidiyorum...” diye cevaplamış. Duyduğuna pek memnun olan Derviş: “Benim orada çok sevdiğim bir ALLAH adamı dostum var... Ona uğrayıp selâmımı bir de nasihat istediğimi söyler misin?” demiş.
Muhyiddin-i Arabi Hazretleri: “Tabii... zaten gidiyorum, dediğin zatı bulur, selâmınızı ve nasihat istediğinizi de söylerim inşallah...” demiş. Yola devam edip Bağdat”a varmış. İşlerini gördükten, sonra “Şu dervişe verdiğim sözümü yerine getireyim...” deyip tarif edilen yere gitmiş.
Bir de bakmış ki, kapıda nöbetçileri ve bir sürü hizmetlileri olan muazzam bir konak! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.