Dostumu da düşmanımı da ayırt edemiyordum. Sahip olduklarıma kıymet biçemiyor, sevgime ve sevgisizliğime ise hiçbir zaman sınır çizemiyordum.
Soruyorum o zaman “Hakikaten ben neyim, ne olacaktım?” Sevdiysem sonuna kadar gitmeliydim, bitirdiysem; öldürse de hasreti, geriye dönmemeliydim. Bu ruh hâlimi anlatırken bile okuyucularımız “Bu kadın ne demek istiyor?” diyebilirler haklı olarak!
Sanki seslerini duyar gibi oluyorum. İşte o dönemimin ruh hâli bundan daha beterdi.
Bazen kırıldım, bazen de ben kırdım. Ama “Hata insana mahsustur...” dedim, kendimi avuttum. “Kabahatli olduğumda kesin suçlu benim” diyemedim, bizim gürültülü o akıl dışı âlemde o yüreği bulmak nerede?
Kafama göre affettim, yeri geldi af diledim. Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yine de affettiğimi sandım. Belki beni saflıkla muhakeme edip mahkûm ettiler. Belki de içten içe sinsice güldüler. Oysa asıl unuttukları şuydu: Beni aldattıklarını anladığımı bilemediler. Aldanan her zaman kendileri oldu ama bunu da anlayamadılar. Bir insan kaybının ne olduğunu bilemediler… Kaybetmek onlar için bir alışkanlık hâline gelmişti zaten. Hiç insan kaybetmedim. Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim inancındaydım.
***
Kafam dopdoluydu evimizin önünde durduğumuzda. Tanju taksinin ücretini ödemeye kalkışınca babam; “Olmaz” dedi. “Büyüklerin bulunduğu yerde ödemeyi küçükler yapamaz…” derken de anneciğime latife olsun kabilinden göz kırpıyordu.
Anneciğimde bir surat bir surat tarif edemem. Zavallı Tanju’nun yüzüne bile bakmıyordu. O da farkındaydı ki hiç göz göze geldiklerine şahit olmadım. Büyük gürültü öncesi sükûnet… Annemin burun deliklerinin inip kalkmasından ürkmeye başlamıştım. Derin derin soluyarak içeri girdi. Daha avludayken sanki bir zindana düşmüş gibi şaşırıp kalmıştı. Boş gözlerle etrafı süzüyor, nefesi daralıyor, gözleri büyüyor, küçülüyor. Dolu öncesi şimşeklerin çakması, yıldırımların düşmesi an meselesi... Fena gergin, kasvetli bir hava hepimizin üzerinde. Karabulutlar ha çatladı çatlayacak derken şiddetli bir gürültü koptu!
-Ah bana bir şeyler oluyor! Ah! Ah başım dönüyor, fenalık geldi! Aah!
-Ne oldu anne, hasta mısın? Tanju, tez taksi çevir annemi hastaneye yetiştirelim!
-Hemen derhal!
-Ne taksisi kız Jale? Ben evine ağlıyorum, sana ağlıyorum, düştüğün hâllere ağlıyorum! Ne taksisi? Kendime, beceriksizliğime yanıyorum! Ne hastanesi, ne hastalığı ben zaten ölmüşüm kız, daha ölecek neyim kalmış ki? Keşke ölseydim de bunları görmeseydim!
-Ağzından yel alsın!
-Ah burnu havalarda kızım! Derdimi nereden bileceksin? Biricik kızıma sahip çıkamadım! Onu istediğim gibi telli duvaklı, düğün dernekli gelin edemedim! Ben seni bugünler için mi büyüttüm? Kız bu kümes gibi eve nasıl “evim” deyip giriyorsun? DEVAMI YARIN