"Bunda bir iş var da acaba ne?”

A -
A +

Mübarek zat-ı muhteremlerden biri olan Şeyh Sa’dî-i Şîrâzî hazretleri talebelerine, başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatmış: “Büyüklerle bir gemiye binmiştim. Seyahat devam ederken hemen arkamızdaki bir kayık battı ve iki kişi bir girdaba düştü. Meğer kardeşlermiş. Birlikte bulunduğum büyüklerden biriyle gemicinin yanına gittik. Yanımdaki mübarek zat kaptana ‘Bu iki kardeşi kurtar, sana yüz dinar vereyim’ dedi. Gemici yalnız birini kurtarabildi, maalesef öteki boğuldu. Bu durumu görünce kaptana ‘Demek ömrü bu kadarmış; eceli gelmiş ki onu kurtarmakta geciktin’ dedim. Gemici güldü ve şöyle dedi ‘Dediğin doğrudur. Fakat ben ilk önce boğulanı değil bunu kurtarmak istedim. Çünkü bir vakitler çölde yalnız kalmıştım.

 

Kurtardığım genç beni deveye bindirdi. Ötekisi ise bana kamçıyla vurmuştu. Ondan dayak yemiştim…’ Yaptıklarımız er geç karşımıza çıkıyor, unutulmuyormuş.

 

Sonra ben “Cenâb-ı Hak ne kadar güzel buyuruyor, ‘İyilik eden kendisine iyilik etmiş olur. Fenalık eden de yine kendisine kötülük yapmış olur…’ diye düşündüm.”

 

Daha dün gibi hatırlıyordum doktorun anlattıklarını. Sonra içimden “Bu güzel kalpli, yardımsever doktor, benim acı çekmem için kocamı ayartacak kadar alçak biri olamaz! Bunda bir iş var da acaba ne?” dedim, epey tefekkür ettim.

 

     ***

 

Nerede kalmıştık?

 

Hani kapı birden üzerime kilitlenince bir an fenalık geçirdim gayr-i ihtiyari. Yarı baygın yarı uyanık korku dolu gözlerle etrafımı seyrederken çocuklarımın “ANNEE!!!” diye bağrıştıklarını duyar gibi oldum. Kalbim yerinden sökülecek gibi küt küt atmaya başladı. Kendimi toparlamaya kuvvet bulmaya çalışırken Tanju, arkasından Saadet Hemşire ve bilahare Doktor Nefise “Korkma yalnız değilsin Jale!” diyor, bana doğru koşuyorlardı sanki. Hayal miydi, şuuraltımdaki dünyamın dışa vurması mıydı? Hakikaten bilemiyorum, bildiğim bir şey vardı o sesleri yakınımda duymam ve sisler arasında bana doğru koştuklarını görmemdi. Sizler işi nasıl anlayıp tarif ederseniz edin bu mevzuda fazla yorum yapmak istemiyordum da…

 

Gördüklerim, hissettiklerim veya öyle zannettiklerim bana cesaret verdi, korkularım izale oldu, derin bir nefes aldım, sağıma soluma bakındım, hâlâ küf ve meyhane kokulu odanın içindeydim. Toprak, sırtını kapıya dayamış kan dolmuş gözlerle, boş boş bana bakıyor… “Bu sünepeye mi yem olacağım?” dedim, bütün kuvvetimle kapıya yöneldim. Kolundan tuttuğum gibi kenara çektim, ne varsa gücümü toplayarak sivri burunlu ayakkabımla tekme attım. Sanki içine kurt düşmüş çürük bir kütük gibi yüzükoyun tahta zemine kapaklandı. Çarpmanın tesirinden olsa gerek ağzından, burnundan kan akmaya başladı. Bu sefer de kendimi unuttum, onu kurtarmanın derdine düştüm. “Nedir bu başıma gelenler? Allah’ım bana yardım et!” diye söylenerek, düştüğü yerden kaldırmaya çalıştım. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.