"Burnun büyüdüğü gibi dilin de kocaman olmuş senin!.."

A -
A +
"Bırak peşimi! Sözünü bilmeyen, laf salatası dediğin insanla ne alıp vereceğin var? Hadi herkes işine!.."
 
Jale:
- Ben, heves ettiğim şeylerin kursağımda birikmesinden oluşan hayal kırıklıklarımı bir yorgan gibi üzerime örtmüş biriyim!
- Boşu boşuna edebiyat yapıp kaçamak cevap verme! Önce açık söyle sen kimsin?
- Ben, olsun diye çabaladığım her şeyin olmayışını, yutkunarak seyreden zavallı biriyim!
- Zavallı olduğun doğru da o beni aşağılayan, tekmeleyen, kanlar içinde bırakan kimdi? Kız, sen değil miydin? Hakikaten kimsin, nesin, başıma belâ mısın?
- Ben, ne belâyım, ne sizden bir şey istiyorum! Elimi uzattığım yeşil dalların, kuruduğuna şahit olan, terk edilmiş, iki evlat büyüten masum bir hanımım! Anlayacağın şekilde söyleyeyim: Ben, olmamış olan her şeyim Toprak!
- Sadece laf salatasısın!
- İyi ya! Bırak peşimi! Sözünü bilmeyen, laf salatası dediğin insanla ne alıp vereceğin var? Hadi herkes işine!
- Burnun büyüdüğü gibi dilin de kocaman olmuş! Büyüklük taslamana müsaade edemem! İcabında fazlalıklarını da keserim! Neticede varoşlarda oturan basit birisin! Yine de havandan geçilmiyor kız!
- Ya sen nesin, belâ mısın? Çek ayağını kapımı kapatacağım! Çocuklar gelmeden defol karşımdan!
- Şimdi ben sana gösteririm!
Demesiyle, belinden çıkardığı uzunca hançerini havaya kaldırması bir oldu. Yüzü kızarmış şalgam turşusu gibi, gözleri büzülmüştü… Hırsından kudurmuş sırtlan gibi dişlerini sıkıyor, burnundan soluyordu. Âdeta sümükleri salyalarına karışmıştı. Gören “Galiba aklını oynatmış…” diyebilecek kadar korkunç bir hâldeydi. Hâlâ havada duran bıçak, güneşin vurmasıyla yıldır yıldır parlıyordu. Gözlerim dehşetle büyüdü, başım döndü, ha düştüm düşeceğim, çaresizlik içerisinde meçhul akıbetimi beklerken arkadan yetişen bir el ani bir refleksle bileğini tuttuğu gibi arkasına çevirdi. İkisi de aynı anda yere yuvarlandı.
Kimdi, neciydi? Yoksa bizi kollayan biri vardı da imdadıma mı yetişti? Ne diye bu riske girdi, canını hiçe sayarak yardım etti? Nasıl haberdar olmuş ve anında koşup gelmişti? Hızır mıydı, neydi? Anlayamadığım, bu tehlikeye ne diye kendini atıvermişti? İşin içinde yaralanmadan ölüme kadar gidebilecek birçok tehlikeli şık da vardı.
Bu cesur genci çok merak ediyordum. Daha dikkatlice baktım “Aaa! Dün beni Topraklara götürüp getiren Dadaş taksi şoförüm!” dedim, hislendim. İnsanlık hâli bu, gözlerimden sağanak gibi dökülen yaşlarıma mâni olamadım. Hislerim fırtınaya dönüşmüştü. Anlayacağınız kalbim pek hassaslaşmıştı. Her şeye ağlayarak cevap veriyordum. Sevinirken de, üzülürken de ihtiyar nineler gibi ağlıyordum. Her daim en kuvvetli silahım gözyaşlarımdı.
Bir defa taksisine bindiğim bu genç, büyük bir felakete, daha doğrusu benim felaketime mâni olmuştu da ne diye kendini tehlikeye atmıştı? Onu bu mücadeleye iten, beni ölümden kurtaran hissiyatı merak ediyordum hem de çok! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.