Defterin “Kıymetli Arkadaşlarım” diye başladığım ilk sayfasını kendim yazmışım. O günü çok iyi hatırlıyorum. Eski bir defterimin boş sayfalarına birkaç defa yazıp beğenmediğim, en sonunda “oldu” deyip yazdığım yazı:
“Bir yerde şu veya bu şekilde bulunuyor, istesek de istemesek de tanışıyor ve arkadaş oluyoruz. Zamanla bu insanları seviyoruz, onlar da bizi… Bir nebze olsun unutmamak ve unutulmamak için birlikte yaptıklarımızı, yapacaklarımızı, hedeflerimizi içimizden geldiğince; size ayırdığım, benim için çok kıymetli bu sayfaya yazmanızı istirham ediyorum. Belki seneler sonra karşılaştığımızda bunları okuyup o günlere selâm gönderme fırsatı yakalamış oluruz. İşte elinizde olan bu defter, hatıralarımızı saklamaya adaydır.
‘Tanıştığınız, arkadaş olduğunuz o insanlarda ne bıraktınız, onlar size ne verdi?’ suâllerine cevaplar yazılabilir, bir sayfaya sığacak kadar. Büyüyünce daha farklı hislerle okuyacağımız bu ifadelerin, ileride antika kadar kıymetli olacağına inanıyorum.
Herkese huzur ve saadetler dilerim…
Jale”
Hasreti çekilen ve hızlıca geçip gidenleri hatırlatacak her şey kıymetliydi, bilhassa bu defterim çok daha kıymetliydi yanımda, onun için de gözüm gibi saklıyordum en emin yerlerde.
Bütün kızlar, illa ki bir köşeye mâni yazmak için yarışmışlardı sanki. Yine klişe ifadelerden geçilmiyordu. “Kalbin kadar temiz bu sayfayı bana ayırdığın için...” diye başlayan cümleler baş tacıydı. Erkekler daha bilmişçesine, itinayla seçmişlerdi ifadelerini. Herkesin alıp yarısını doldurtamadıkları çocukluk özentisi sayfaları karıştırmaya doyamıyordum.
Çocuklar uzaktır riyadan, egoistlikten, her günün rutininden... klişe sözlerden kaçamasalar da niyetleri güzel, hisleri dostça, oldukça da sımsıcaktı. O anda yanlarında ne varsa; şiddetli bir acı, umutsuzluk, mutsuzluk; ya da müthiş bir coşku, heyecan, sevgi… Var olanı olduğu gibi yansıtmışlardı yazılarına. Arada kalan düşünceleri sevmezler, uç noktaları arar, bulurlardı da. İşte öyle anlarda kalemden dökülenler daha bir başka olurdu. Onun için pek kıymetliydi benim için. Senelerin eskitemediği defterim, çok hususi şeyleri saklıyordu, hayatımıza mânâ katan…
Bunlar öyle masum, safiyane hatıralardı ki, ölünceye kadar hep aynı kalacaklardı. Sonrası malum. Nasıl olsa bizler ahirete göçtükten sonra evlatlarımız için hiçbir mânâ ifade etmeyeceklerdi.
Çeşitli hislerle karıştırırken defterimi, Aylin arkadaşımın biraz solmuş resmini gördüm, takılıp kaldım. Yedi sekiz yaşlarında, anneciği çiçekli elbise giydirmiş, yeşilliğin hâkim olduğu bir mesire yerinde, elinde bir deste kır çiçeği, belli ki kendi toplamış, gülerek poz vermiş, öylesine masum bakıyor. “Yalan dünya …” dedim, bugün hayatta olmayan, içimi paramparça eden bu arkadaşımın resmine baktım ağladım. Kim demiş ki “Hatıra defterlerinin dili yoktur?” diye, olmasaydı bana acı çektirip ağlatabilir miydi? DEVAMI YARIN