"Neyse ben yine tövbe edeyim de senin âşık olduğun şu memleketin var ya... hani Dadaşlar diyarı, sen ondan bahset biraz."
Dadaş şoför:
- Muhabbet olmadan bir şey kök salıp yeşermiyor. Deniz köpüğü üstüne at sürmek, şimşek aydınlığı ile kitap okumaya çalışmak, hırs yüzünden akıbeti görememek, kendi aklına gülmek değil de ya nedir? Şimdikiler bu gibi durumları “kendi ayağına sıkmak...” diye telaffuz ediyorlar.
- Şimdikiler çizgiyi de hadlerini de aşmışlar.
- Maalesef! Aklın en bariz hususiyeti; işin sonunu görmesidir. Akıbeti görmeyen akıl, akıl değil NEFİSTİR. Denizi gören göz başka, köpüğü gören göz başka... Köpüğü bırak da... denizi gören gözle bak…
- Yine beni şaşırttın!
- Ne haddime! Laf olsun beri gelsin kabilinden muhabbet ediyoruz. Sen de mânâ yükleme aman abla!
- Anladığım kadarıyla kendini cehaletle setreden geniş malumat sahibi birisisin.
- Tövbe de abla!
- Neyse ben yine tövbe edeyim de senin âşık olduğun şu memleketin var ya... hani Dadaşlar diyarı, sen ondan bahset biraz.
- Mesela.
- Mesela neleri meşhurdur?
- Ooo! O kadar çok ki saymakla bitmez.
- Hepsini de anlat demedik. Mühim olanlarından azıcık.
- Abdurrahman Gazi, Habip Baba, İbrahim Hakkı Hazretleri, Osman Bedreddin Hazretleri, Alvarlı Lütfü Efe, Aziziye Tabyası, diğer tabyalar, Cağ Kebabı, gök peyniri, tereyağı, çiçek balı, Çifte Minareli Medrese, Ulucami, Yakutiye, Kümbetler. Çobandede Köprüsü, Narman Kırmızı Peribacaları. Erzurum Kalesi, Taş Hanı ve tarihî konakları. Erzurum Oltu Taşı, Palandöken Dağı, Tortum Şelalesi. Daha çok var da hangi birini sayayım abla?
- Benim bildiğim Karadenizlilerin olduğu gibi Erzurum Dadaş fıkraları da meşhurmuş.
- Bir tane anlatayım bari. Uzun seneler önce Devlet Senfoni Orkestrası Erzurum’a konser vermeye gelmiş. Ancak orkestra gelmeden önce zamanın valisi; İl Özel İdare Müdürüne; bütün muhtarları toplayıp dadaşların hepsinin konsere gelmeleri hususunda talimat vermesini tembihlemiş.
O gün gelmiş salon ağzına kadar dolu, konser başlamış, orkestra çaldıkça salonda çıt çıkmadan dinlemişler. Bir ara orkestra ara vermiş. Salon yavaş yavaş boşalınca orkestra şefi, dinleyicilerden ihtiyar güngörmüş bir dadaşın yanına yaklaşmış:
“Bey baba, devlet sizin için yollara düştü. Taa Ankara’dan buralara kadar geldik. Nasıl, konserimizi beğendiniz mi?”
Siniri tepesine çıkmış olan ihtiyar dadaş; burnundan soluyormuş!
“Ne beğenmesi beg efendi? Erzurum Erzurum olalı Urus gettiğinden bu yana bele (böyle) bir zulüm görmedi…”
- Gülecek hâlim hiç yoktu güldürdün beni dadaşım.
- İstersen bir tane daha anlatayım.
- Ne demek, anlat bakalım.
- Almanya’ya işçi olarak gitmiş, senelik izin için Erzurum’a dönmüş çok zengin bir o kadar da gösteriş düşkünü olan bir gurbetçi yeni aldığı Ferrari’siyle eş dost hemşehrilerine hava atmaktaymış. DEVAMI YARIN