Duyduklarım karşısında âdetâ şoke olmuştum!..

A -
A +

Bir Hak âşığını, istediğimiz gibi anlamış ve başkalarının da bizim gibi anlamalarını, tanımalarını istemiştik.

 

 

 

“Örnek mi istiyorsunuz? İşte buyurun…” deyip gözlerine sokuyordum, Hazreti Mevlânâ’nın günümüz Türkçesine uyarlanmış mısralarını, daha doğrusu nefsimize göre anlayıp inandıklarımızı!

 

 

 

Ne güzel geceydi dün gece, ne güzel geceydi:

 

Şarap tasını her sunuşunda…

 

Diyordu, aklını başına al!

 

Hani dün gece aklın da tam sırasıydı ya!

 

 

 

Tasavvuf deryasına dalmış bir Hak âşığını, istediğimiz gibi anlamış ve başkalarının da bizim gibi anlamalarını, tanımalarını istemiştik. Hatta direnen, aykırı düşünenler olduğunda zorluyorduk da.

 

Bu ne şımarıklıktı, ne iftiraydı? O günleri düşündükçe başımı duvarlara vurasım geliyor.

 

Bir gün televizyon seyrediyordum. Canlı yayın misafiri, tiyatrocu Kadir Çöpdemir’di. Mevzu Mevlânâ hazretlerinin şiirleri ve hümanizmasıydı. Kadın erkek ayırımı yapmadan herkese, hatta bütün insanlığa asırlar öncesinden seslendiğini, Müslüman, kâfir demeden; “Ne olursan ol gel…” diyerek örnek ve öncü olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyordu bir akademisyen.

 

 

 

Gel, gel, ne olursan ol yine gel!

 

İster kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel!

 

Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir,

 

Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…

 

 

 

Sıra Kadir Çöpdemir’e geldiğinde hiç ummadığım bir şekilde söze başladı. Aklımda kaldığı kadarıyla:

 

“Yav yapmayın, be hocam! İlim adamı olarak karşımızdasınız bir gönül sultanını anlatıyorsunuz! Bari siz avam gibi olmayın. Ben o kadar derinlemesine bilemem, öyle alengirli izahatlara da giremem ama bu hâlimle sizin 'Mevlânâ hümanizması' dediğiniz, ak güvercin olarak uçurduğunuz, barış elçisi gibi gösterdiğiniz adam, hakiki mânâda Müslüman bir ilim adamı. Bence diyor ki; “Gel! Ne olursan ol; ister ayyaş sarhoş, ister yalancı dolandırıcı, ister defalarca tövbesini bozan günahkâr, katil, eşkıya, hatta kâfir olsan da korkma gel! Bizim kapımız, dergâhımız öyle bir kapı ki herkese açık! Gelin adam olun, yani tövbe edin, hakiki Müslüman olun! Öyle de yaşayın bundan sonra. Gelin, tekrar gidin o hatalarınıza devam edin, nefsinizin peşinde koşun!” demiyor ki! Bunu anlamak o kadar mı zor? Ben de böyle düşünmeyenleri anlamıyorum! Ya bilerek mevzuyu istediğiniz şekilde değiştirmek istiyorsunuz, ya da başka bir şey var böyle göstermenizde!”

 

Duyduklarım karşısında âdetâ şoke olmuştum! Sanki bizim gençliğe sesleniyordu bu karakter oyuncumuz. Sebebini tam bilmesem de beni sarstı, yeni bir bakış açısı kazandırdı. Şiirin devamını okuyunca mesele daha iyi anlaşılıyordu. Ama onlar bu kadarını okuyup duruyorlardı.

 

Maneviyat âleminin nihayetsiz deryalarından saçılan hikmet damlaları olan onun sözlerini, teşbihlerini ve nasihatlerini değiştirip başka mânâ yükleyenlerin sinsi düşmanlıkları açıkça görülüyordu.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.