En manidar bulduğum “Kin’lenmek ile ‘Kir’lenmek aynıdır gardaşım. Birini tövbe diğerini su temizler…” cümlesiydi...
Dadaş şoför, belli etmemeye çalışsa da muharebeyi kazanmış bir komutan edasıyla oldukça keyifli görünüyordu. “Bismillah…” deyip kontak anahtarını çevirdiğindeki kendinden eminliğini görmeniz lazımdı. Bir hava bir hava sormayın. Vites koluna doladığı siyah Oltu taşı tespihi yıldır yıldır parıldıyordu. Arabanın içi dışı Erzurum kokuyordu âdeta. Kaportasının önüne arkasına kocaman yirmi beş yazdırmış. Arka tamponuna: “KİN'lenmek ile ‘KİR’lenmek aynıdır gardaşım; birini tövbe, diğerini su temizler...” Bir başka köşeye “Burası Dadaşın yeri…”
Nereye baksam ya Erzurum fotoğrafı ya da yazısıyla karşılaşıyordum. “Erzurum sadece sevilmez, kalpten yaşanır…” Cama çıkartma yapıştırmış: “Havası sert, insanı mert şehir ERZURUM…”
Ben de Erzurum havasına iyice girmişken boş durmadım, şoförü konuşturmaya başladım.
- Bakıyorum memleketini çok seviyorsun.
- He abla! Erzurum gibisi var mı? Vatan muhabbeti îmândandır.
- Ne de olsa kar kış memleketi. O kadar da sevilecek yönü olmaması lazım.
- Ele (öyle) deme abla! Kalbimi kırıyorsun.
- Bunda kırılacak ne var? Soğuk, ağaçsız dağlar… Çok mükemmel bir yer olsaydı kalkıp buralara gelmezdin!
- Geçim meselesini karıştırma be abla! Damarıma basıyorsun! Empati yap bir de benim gözümle bak, o zaman anlarsın. Hani Leylâ ile Mecnun hikâyesini bilirsin.
- !!!
En manidar bulduğum “Kin’lenmek ile ‘Kir’lenmek aynıdır gardaşım. Birini tövbe diğerini su temizler…” cümlesiydi. Sanki bunu benim için bilhassa yazmıştı. Kafama kafama vuruyordu her bir kelime…
- Ee! Anlat bakalım; Mecnun Leyla’sını niçin çok seviyormuş? Öğrenelim.
- Biliyorsunuzdur mutlaka. Bir de benden dinlemenin bir zararı olmaz herhâlde.
- Ne zararı var?
- Leyla ile Mecnun hikâyesini duyan zamanın hükümdarı, aşkından Mecnun’u çöllere düşüren Leyla’nın nasıl bir güzelliği olduğunu merak ederek onu tanımak istedi ve huzuruna getirtti. Baktı ki, kara kuru biri, hiç de öyle olağanüstü bir güzelliği olmayan sıradan kızcağız. Hatta kendi etrafındaki güzellerle kıyaslandığında güzel bile sayılmazdı. Onun Leyla olduğundan şüphelenen sultan Leyla’ya:
“Aşkından Mecnun’un perişan olduğu, kendini kaybedip çöllere vurduğu Leyla hakikaten sen misin?” diye sordu. O da;
“Evet benim…” deyince:
“Ama sen, o kadar da güzel bir kız değilsin!” dedi. Leyla tebessüm etti:
“Evet ama, siz de Mecnun değilsiniz sultanım! Bana onun gözüyle bakamazsanız onun gözüyle göremezsiniz ki!” diye cevap verdi.
- Öyle ya büyüklerimiz hep derdi ki “Gönül kimi severse, güzel odur…”
- Öyledir Abla! Bunun tersi düşünülemez. Yani, her sevilenin illa herkese göre güzel olması lazım gelmediği gibi, her güzelin de sevilmesi icap etmez. “Aşkın gözü kördür” derler. İnsan sevdiğinin kusurlarını görmez. Güzel bakan, güzel görür.
DEVAMI YARIN