Endişelerim içime işlemişti ve bu, her hâlimden belliydi!

A -
A +

Uzun zamandır düşünüyordum, sorguluyordum hayatımı, eksik bir şeyler vardı. Cevabını bir türlü veremediğim sorularla doluydu her yanım.

 

 

 

 

 

Kısacası hayata menfi yani olumsuz taraflarından baktığım kadar müsbet yani olumlu taraflarından da bakmayı bilmem lazım geldiğini anlamıştım. Yoksa ölüm var diye herkes kendini salsaydı hâlimiz nice olurdu?

 

Kapıyı çekerek evden çıktım. Hızlı adımlarla yürürken ayağım durmadan takılıyor, tökezliyor, mühim bir maksada ulaşmak istercesine aldırmadan, ifademi bozmadan ilerliyordum. Hafif bir esinti vardı dışarıda. Pantolonumun üstüne dökülen gömleğimin açıkta kalan uçları her esintide sağa sola savruluyordu. Umumiyetle itinayla ve temiz giyinirdim. Bozulmaması için durmadan gömleğimi çekiştirip uzun sayılabilecek saçlarımı yatıştırıyordum.

 

Her şeyin biteceği gündü. O günü kafamdan binlerce kez geçirdim. Yerdeki karıncaların sayısı kadar çok. Acelem olmadığı hâlde hızlı hızlı yürüyordum. Böyle yürümeyi âdet edinmiştim zaten. Endişelerim içime işlemişti, her hâlimden belliydi. Tren katarı gibi birbirlerinin peşi sıra dizilmiş dükkânların önünden geçerken birden yavaşladım, bir dükkânın camından yansıyan görüntüme takıldım. Gayr-i ihtiyari kendimi seyretmeye başladım. Filmlerdeki slov sahneler gibi birden her şey yavaşladı, sokağın gürültüsü kayboldu. Sadece camdaki kendime bakıyordum.

 

Uzun zamandır düşünüyordum, sorguluyordum hayatımı, eksik bir şeyler vardı. Cevabını bir türlü veremediğim sorularla doluydu her yanım. Ezbere yaşıyordum sanki. Hep bu sıradanlığı, sıkıcı hayatımı hesaba çekiyordum ama o güne dek hiç bu kadar kuvvetli hissetmemiştim.

 

Bir şeyler olabilir korkusu içindeydim. Bu hissiyat belki de kendi kuruntumdu. Camdaki yansımamdan gözlerimin içine baktım. Alelade yani sıradan birine benziyordum. Çoğu insanlar gibi sıradan hayallerim vardı. O sıradan hayallerim için büyük ümitler besliyordum. Girmek için nice sıkıntılara katlandığım sıradan mektebimde, sıradan günler geçirip sıradan bir mülk sahibi olmak, birkaç çocuk yapıp yaşadığıma kendimi ikna etmek gibi sıradan bir mücadele içindeydim. Onun için sahte hatıralarla hayatımı süsleyip sıradan bir cenaze töreniyle aranızdan ayrılacaktım diye düşünüyordum. Belki “iyi bir adamdı” diyeceklerdi, sıradan iyi bir adam... Buraya kadarı iyiydi, hoştu da ya sonrası? İşte orada nefesim kesiliyor, çakılıp kalıyordum. Ya sonrası?

 

Ya ebediyyen pişmanlık, ya da ebediyyen saadet...

 

Ölümü hatırladıkça ürperiyordum. Dışarı soğuk, bir o kadar da rutubetli, tezek dumanı kadar koyu bir sis tabakası her tarafı kaplamıştı. Fatih Camii, otobüsler, evler, cadde boyu dizilen ağaçlar, insanlar, hayalet gibi görünüyordu.

 

Her zaman olduğu gibi erkenden hazırlanmış, yine yapayalnız yola çıkmıştım. Nice düşüncelerle dolu olarak Yavuzselim durağına geldim. İşe, mektebe gitmek isteyenler uzun kuyruk oluşturmuştu. “Tanıdık var mı?” diye bakınırken, boykotta değneklerle önümü kesmek isteyenlerden birini fark ettim. Uzun boylu, atletik yapılı, babayiğit biriydi.

 

DEVAMI YARIN

 

 

 

Ragıp Karadayı'nın önceki yazıları...

300
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.