Oğlu koşarak yanına gelmiş ve “Müjde babacığım! Yırttığın haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz…” demiş.
Çocuğun babası önce bu haritayı küçük parçalara ayırmış ve oğluna “Eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim, söz…” demiş, sonra; “Ohh be kurtuldum! En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez!” diye düşünmüş… Aradan fazla vakit geçmeden oğlu koşarak yanına gelmiş ve “Müjde babacığım! Yırttığın haritayı düzelttim, artık sinemaya gidebiliriz…” demiş.
Bu habere çok şaşıran baba, önce inanamamış, sonra “Hele getir bakalım, nasıl düzelttin?” diyerek neticeyi görmek istemiş. Çocuk koşarak birleştirdiği parçalarını alıp gelmiş, önüne koymuş. Baba gördüklerine inanamıyormuş. Hayretler içinde kalmış. Oğlunun saçlarını okşayarak bunu nasıl yaptığını sormuş. Çocuk şu manidar cevabı vermiş:
“Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı…”
Babası bununla düzeltme arasındaki irtibatı hâlâ anlamamış. “Eeee!” demiş. Çocuk devam etmiş: “Babacığım, haritanın arkasındaki insanı düzelttim. İNSAN DÜZELİNCE DÜNYA DA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞ OLDU…”
- Bununla ne demek istedin?
- Bir şey demek istemedim. İlla her şeyin altında bir mesaj aramak mecburiyetinde de değiliz. Burada açık ve net söyleniyor her şey. Yani problemlerin başında, ortasında, sonunda bizler varız yani insanoğlu denilen iki ayaklı mahlûkat var abla. Ah bizler bir düzelebilseydik daha ne isterdik! O zaman bütün dünya güllük gülistanlık olurdu.
- Biz kime ne yapmışız ki ahlanıp duruyorsun?
- Doymuyoruz, haddimizi bilmiyoruz, aklımızı kullanmıyoruz abla! Daha ne olsun? Açgözlüyüz! “Her şey benim olsun da ne olursa olsun…” modundayız. Mesela herkes evinin önünü temizlese sokaklar temiz olur, mahalle de, koca şehirler de tertemiz olur. Önce kendimizden başlamalıyız her şeyin güzeline.
- Tek olunca olmuyor, alay mevzusu oluyoruz.
- Tek başımıza da olsak doğrunun, güzelin, hakkın, hakikatin yanında olmalıyız! Gerisi nefislerimizdendir. Araya enaniyet, nefis girdi mi toparlanamıyoruz! Onun için de iflah olmuyoruz! İlla her şeyi kötü göreceğiz ya öyle de yapıyoruz! Sonra da güzel şeyleri berbat edip çaresiz hâlimize yanıyoruz.
- Bu çağın illeti!
- Hastalık de, illet de, zillet de ne desen de abla! Hakikat bu! Neyse mevzu derin ve uzun ben müsaade isteyeyim.
- Ya ben? Çocuklar!
- Onu sormaya ne hacet! İçeri buyurun. Sizi bekliyorlar.
- Kimler?
- Düşmanlar, canavarlar! Ağızlarını açmış yemek için sizi bekliyorlar! Allah aşkına öyle bir hava var mı abla? Ne bu?
- Önce kendimi düzelteyim!
- Biz de bizi düzeltelim! O düzelmez dediğimiz harita kendiliğinden düzelir!
- Boşuna bir şey anlatmıyorsun...
Aklıma ne kadar kötü şeyler getirsem de şoför iki kelime edince o düşünceler kızgın güneşte yağın erimesi gibi kafamdan silinip gidiyordu. “Ey yüceler yücesi Rabbim! Bize imdat eyle sevdiklerin hürmetine!” dedim, önümde yükselen sanat eseri binaya baktım, daha dikkatlice inceledim. DEVAMI YARIN
15 gün dururmuyuz kapının önünde ragip bey