“Hadi Rüstem Beylere gidip kızı soralım...”

A -
A +
Ertesi günü Mahperi, her gün iple çektiği odayı temizlemeye gelmemişti.
 
Genç kızın aklına kötü şeyler de gelmiyor değildi. “Ya bir başkası çıkıp gelirse! Ya bugün dışarıda kalacağı tutarsa! Yaa! Yaa!..” daha neler neler! Odun atarak ocağı iyice alevlendirdi. Ilık bir sıcaklık yavaş yavaş kızgın kora dönüşüyor bütün bedenini sarıp tutuşturuyordu sanki. Vaktin hayli ilerlediğini, Doğan Bey’in gelme zamanının yaklaştığını düşününce de boncuk boncuk terlemeye başladı. Derin nefes alıp vererek rahatlamaya çalıştıysa da nafile...
Güneşin akşamı müjdeleyen sarı, ölgün ışıkları, altın hüzmeler gibi pencereden odayı doldurmuştu. Bir iki çift ayak sesi duydu Mahperi. “Eyvah yalnız değil! Vaktinden önce geldi!” diye söylenerek ayağa kalktı çömeldiği yerden.
Fazla zaman geçmeden odanın taş kapısından kara bıyıklı, iriyarı, şen şakrak biri girdi. Onu bir delikanlı takip ediyordu. İnce siyah kaşlarının altında koca gözleri çakmak çakmaktı. Belinde kılıç, sırtında okluk ve yay vardı. Karşısında dünyalar güzeli bir kız görünce önce şaşırsa da çabuk toparlandı Doğan Bey;
“Davetsiz misafire bilmem ki ne denir?”
Yanında durduğu sedirin arka duvarındaki acem halısının türlü renkleri altında tepeden tırnağa örtülü, içi boş küçük bir kafa gibi şaşkın duran Mahperi, söyleyecek bir şey bulamadı. Böyle göğsü ileride kabarık, başı yukarı kalkık bir adamı ömründe ilk defa yakınında görüyordu. Ya yanındaki genç…
Doğan Bey, evet yanılmamıştı. Mektuplardaki yazışmanın neticesi bu noktaya varacaktı. Zaten bilerek devam ettirmişti. Canali’nin hikâyesini dinledikten sonra bu güzel kızın da kurda kuşa yem olmasına gönlü razı olmuyordu. İlk şaşkınlık geçer geçmez üzerindeki silahları, yerlerine koydu. Canali de ocağın başına geçti;
“Buyurunuz, sizi dinliyorum” dedi Doğan Bey tekrar.
Yüzü kızarıp al al olan Mahperi, bütün cesaretini toplamaya çalıştı. Titreyen ellerini göstermemek için dirseklerini tuttu. Kollarını kavuşturdu. Parmaklarını birbirine kenetledi. Olmadı, tekrar bıraktı. Ne yaptıysa da heyecanını gizleyemedi. Kalbi yerinden fırlarcasına atarken, titrek ve mahcup bir sesle “Efendim...” dedi zar zor kendi işitecek kadar. “Ben köleniz...” ve cümlesini tamamlayamadan “Allah!” diye feryat ederek yığılıp kaldı… Günlerdir süren iç çatışmalarına, uykusuzluk, yorgunluk, stres ve aşırı gerilime daha fazla dayanamayıp bayılmıştı kızcağız.
Doğan Bey, çok hislenmişti.
“Gerçek, samimî muhabbeti şu kızcağızdan öğrenmek lâzım. Zira âşık, daim maşukunun yolunda olur ve o uğurda gerekirse hayatını feda eder...”
“!!!”
“Hayâ, edep ve utanma hissi iyi ve değerli bir insan olmanın olmazsa olmaz şartlarındandır.”
“Güzelliğinden ve alımlı olmasından dolayı kendisine çevrilen hayran bakışlar arttıkça tarifsiz zevk alanlar ve bununla övünenler için nasıl hitap edilecek acaba?”
           ***
Ertesi günü Mahperi, her gün iple çektiği odayı temizlemeye gelmemişti. Daha ertesi günü de ortalıkta görünmedi... Doğan Bey, endişeliydi. Canali’ye;
“Hadi Rüstem Beylere gidip soralım.”
“Olur Beyim…” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.