"Hafız Lütfü Hocam, köyün içinden gitmeyelim!.."

A -
A +
 
"Oğul Hacı Hafız Lütfü Hoca, nerelerde kaldın? Çay kaynaya kaynaya bir hâl oldu..."
 
 
Aklı fikri muhterem Hocası Hasan Baba’da, Şekerli’ye girdiğinde; “Sıddık Babaya uğramazsam küser, dostluğa yakışmaz…” dedi, atını yolunun üzerindeki evine sürüverdi. Kapının önünde ne görse iyiydi? Yanıp tutuştuğu Hocası, semaverin başında çay içmiyorlar mı? Görür görmez attan atlarcasına inip elini öpmeye koştu, kucaklaştılar muhabbetle.
- Oğul Hacı Hafız Lütfü Hoca, nerelerde kaldın? Çay kaynaya kaynaya bir hâl oldu.
- Baba hazretleri çağırdınız geldim!
- Bak bak! Çağırmışız gelmişmiş! Yoksa siz beni buralara kadar yollara çıkarmış olmayasınız?!.
- Estağfirullah Baba hazretleri! Biz kim? Ayaklarına kurban!
- O şekilde ifadeler söylemeyin demedim mi?
- Hep kabahatli ve nakısım efendim!
- Sıddık Baba gel de bu hocayı sevme! Olacak şey mi?
- Layık efendim!
- !!!
Bundan sonrasını Lütfü Hoca şöyle anlattı:
-Bir iki bardak çay içtikten sonra sık sık saatime bakınca, Baba hazretleri:
- Bize müsaade Sıddık Baba. Hacı Hafız Lütfü Hocam öğleye yetişmek istiyor.
- Öyledir Baba hazretleri! Cemaat bekler efendim!
- Öyleyse bekletmeyelim…
Deyince iki katı sevindim. Hem bir müddet daha Baba hazretleriyle beraber olacağımızın müjdesiydi, hem de hizmet edebilme fırsatı doğmuştu.
- Hacı Hafız Lütfü Hocam, köyün içinden gitmeyelim! Ahali görünce, hâl hatır sormadan geçemeyiz. Bu sefer de senin köye geç kalırız.
- Nasıl buyurursanız Baba hazretleri!
- Şu çaya yokuşa çıkalım.
- Peki Efendim!
- !!!
Emri mucibince köyün içinde kimselere görünmeden çayın kıyısından yürüdük. Şekerli’yi çıkınca kısa düzlükte atım hızlanmak isteyince ben de serbest bıraktım. Buraya gelince her nedense hep koştururdum. At, bunu bildiğinden ben dehlemeden kendiliğinden rahvana kalktı. Baba hazretleri peşim sıra;
- Oğul yavaş git! Benim beygir öyle rahvandan falan anlamaz, bir tırısa kalkarsa durduramayız!
- Peki Baba hazretleri!
Dediysem de at hızını almıştı bir kere… Tam, sol taraftaki bostanın ortasına gelmiştim, “küt” diye bir ses duydum. “Eyvah bir şey koptu ama ne?” demiştim ki at, zınk diye duruverdi. Durur durmaz da eğer ters döndü. Zor indim. Bir de baktım ana kolon ortadan ikiye bölünmüş. “Hay aksilik! Şimdi ne yapacağım? Baba hazretlerine karşı da ayıp oldu!” dedim, ceplerimi yokladım. Ne bir çakı, ne de bir şey vardı, kolonu tamir etmek için. Tam bu esnada Baba hazretleri de gülerek yanıma yaklaştı. Attan indi.
- Hele bak oğul, ben sana demedim mi yavaş git?.. Söz dinlemeyenin hâli böyle olur!..
Sadece sustum! Kalp casusu büyüklere karşı cevap vereceğim vakit değildi. Sanki benim için önceden hazırlık yapmış gibiydi. Cebinden bir çakı çıkardı. Kopan kısmı düzeltti. Üzerinden birkaç delik açtı. Diğer cebinden mumlu iplik ve koca bir de iğne çıkardı. İtinayla dikip sardı elime verdi.
- Oğul yavaş git!
- Peki Baba hazretleri vakit de daraldı!
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.