Herkes bana acıyordu ve ben bir şey yapamıyordum!

A -
A +
Kendimden maada kimseye kırgın olmak da istemiyordum lakin nefsime söz dinletemiyordum.
 
Bir gün Tanju’ya demiştim ki: “Elinde fazladan pişmanlığın varsa bana ver, alabilirim, zira benimkiler bana ağır geliyor…” O da “Sosyeteden münzevi hayata...” demiş, katıla katıla gülmüştü. Şimdiyse ağlanacak hâldeyim. Herkes bana acıyordu ve bir şey yapamıyordum.
Hep hayallerde yaşıyordum, hakikatte ise çoktan ölmüştüm. Yürüyen mevta görmek isteyen bana baksaydı yeterdi. Oysaki hayallerin iyileştirici kuvvetine hep inanmıştım. Bunun gibi inandığım milyonlarca şeyin batık maliyeti yine kendime kalmıştı. Onun için de olmadık kapılar çalıyordum. Toprak, sadece onlardan biriydi.
Kendimden maada kimseye kırgın olmak da istemiyordum lakin nefsime söz dinletemiyordum. Doğrusu, kendime yabancıydım da farkında değildim. “Aslında ben buyum…” diyebileceğim bir şey de bulamıyordum. Ezberlediğim binbir çeşit repliğim ve bütünüyle tek kişilik, bazen iki çocuklu oyunum vardı, yeri ve vakti geldiğinde sahneye koyup oynadığım...
İşte bir yere tutunacak takatim kalmayınca; yağmurda tepeden tırnağa ıslanıp makyajı akan “hafifmeşrep” kadınların suratı gibi rezil olmuş, ortalıkta kalakalmıştım. Bu yüzden tedirgindim. Hakikaten sevdiklerimi düşündüğüm için kaybetmekten korkuyordum. Kimseyi kendimle cezalandırmak istemiyordum. Bunları yazarak da hayatımın ilk ve tek fedakârlığına imza atıyordum belki de…
İnsanların sadece isimleriyle vasıflandırıldığı bir yerlerdeyim. Kâinat benim için tam olarak bir ütopya sayılırdı. Haktan hakikatten uzak hayal gibiydi çoğu zaman. Bazen bu âlemden olmadığımı düşünüyordum. Yani haksız da sayılmazdım bu yüzden. Vücudumun, aklımın artık birçok şeye karşı direncini kaybettiğine inanıyordum.
Çok üzgün, oldukça da bezgindim. Öyle ki her nefes alışımda hatalarımı ya da yanlışlarımı, inançlarım ve tercihlerim doğrultusunda muhakeme eden herkese tekrar tekrar küsüyordum. Hiçbir sebebe dayandırmadan beni sadece “yanlış kişi seçmiş” olmakla suçlayan herkese karşı cephe açmaya hazır, sadist bir muharip komutan gibiydim. Belki insan bile sayılmamam lazımdı hatalarım yüzünden!
Elimdeki kitabın bir kenarına Tanju şöyle bir not düşmüş: “Bu şartlar altında beni sevmek istemene hayranım güzel kız! Bu muhabbet, süper sevmeler kategorisine girer ki bu da sevmeyi hiçbir menfaatle kirletmeyen senin gibiler için platonik aşk sayılabilir. Ne olursun beni bu kadar çok sevme, çünkü ben bunun altında eziliyorum…” Önce niçin, kimin için yazmış olduğunu anlayamadım. Sanki bugünü düşünerek bilhassa yazmıştı Tanju. Ortada bir şey yokken yazmak bugünleri ta o zaman planladığının bir işareti olmasın?
Ben de o aşk cümlelerinin altına şunları ilave ettim: “Galiba bu aralar ağlamanın ayarını kaçırdım. Daha devam edersem çocuklarım için iyi olmayacak. Sadece son söylediklerini ciddiye alıyorum. İnsanları, onların his âlemini sınıflandıran bu kozmik düzenin kural ve kaidelerini tatbik etmeme ihtiyacım var. Son olarak bütün bunların hepsinin hülasası iki kelimeden ibaret değil mi? ÖZÜR DİLERİM kendimden, senin gibi birine gönlümü kaptırdığım ve rezil rüsva olduğum için!”
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.