"Hiçbir şeyim olmasaydı da bana ait bir yuvam olsaydı"

A -
A +

Aylin:

 

- İnan Jale…

 

- Ne demek? Seni yeni mi tanıyorum kız? İnanmamazlık gibi bir ruh hâlim mi var? Senin üzülmene ben de çok üzüldüm. Çok canım yandı çok!

 

- Bak sana ne diyeceğim?

 

- Bütün kalbimle dinliyorum.

 

- Diyorum ki hiçbir şeyim olmasaydı da bana ait bir yuvam olsaydı. Küçücük, başımı sokacağım kadar da yeterdi. İçinde alnı açık, yüzü ak oturabileceğim, kocamı karşılayıp çocuklarımın elinden tutup okula götürebileceğim, “Anne! Anneciğim…” diye bağıran bir masuma kalpten “Canım evladım” diyebileceğim bir yuva... Meğer ailelerimiz ne kadar kıymetliymiş de kadrini bilememişiz. Sadece benim olsun, tertemiz olsun. Ah bu mümkün olsaydı!

 

- Olur kız! O kadar da kahırlanma. Düştüğün yerden kalkmak da bir marifettir. Sen kuvvetli bir iradeye sahipsin.

 

- Doğru, kuvvetli irademi kendimi ateşlere atmada kullandım sadece! Annemin, babamın yalvarmalarını hiç ama hiç duymadım, görmedim, olmamış gibi saydım hep. Şimdi karşılarına çıkıp “Aaaa ben yanılmışım! Siz yerden göğe kadar haklıymışsınız!” demeye yüzüm yok! Hiç ama hiç tutulacak bir yanım kalmadı. Ankara’da o âlemden neredeyse beni tanımayan yok.

 

- Kız, sen uzak ama çok uzak, bu nefret ettiğin insanlardan pek uzak bir yere git! Terk et buraları, iğrenç hatıralarıyla birlikte göm toprağa!

 

- Nereye gideyim Jale?

 

- Öyle bir yere git ki orada yalnız tabiatla baş başa kalabilesin! Uçsuz bucaksız kırlar, deniz ve sen sadece. En iyisi bu. Aşağı bakacaksın derya, yukarıya başını çevireceksin sonsuz sema… Uçsuz bucaksız geniş kırlar, yeşillikler ile beraber kalır, kafayı dinlersin… Belki bir iki hayvan bile beslersin, can yoldaşı olurlar sana. İnsanlardan daha sadıktırlar kız. Hıı, ne dersin?

 

- İkimiz olsaydık belki…

 

- Tanju var, işim, yeni evim… Çevrede yine insanlar vardır, mutlaka. Temiz, kirlenmemiş insanlar. Sen de aralarına katılır onlarla yoğrulur gidersin. Hem ben de irtibatımı kesmem. Bir telefon kadar yakınız. Sıkıştığında telefon edersin, koşar gelirim icap ederse.

 

- İnan ne edip edip beni bulurlar o melunlar!

 

- Telefonunu değiştir, izini kaybettir iyice. Orada yalnız yapraklarla inleyen öfkeli rüzgârın, uzakta dalgalarla köpüren ürkütücü denizin, gökte yağmur dolu bulutların, çakan şimşekleriyle gürleyen yıldırımların sesiyle baş başa kalırdın… Sadece seni iyi anlayan masum hayvanların olurdu en yakınında. Ne bileyim; kediler, köpekler, birkaç tavuk, tavşan, belki keçiler...

 

- Şu evliliğe imza atmamış olsaydın dediğin olurdu. İki dost beraber gider, doyasıya kalırdık Jale…

 

- Daniel Defoe’nun kitabı; Robinson Crusoe gibi hayal edip dururdum öyle bir hayatı. Sade ikimiz, unutmuş, unutulmuş, her türlü endişeden, korkudan azade iki dost gibi yaşardık. Zaten dünya hayatı dediğin de ne ki?

 

- Hayal kurmak çok kolay Jale! Hakikatler ise pek acı, insafsız!

 

- Maalesef! DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.