"Hürmetkâr olanlar sulh sükûn havası estirirler çevrelerine..."

A -
A +

Jale:

 

-Hürmet gösterebilmek için ekstra kabiliyetlere, hususi hâllere sahip olmak da icap ettirmez. Her canlıya, bilhassa insanlara, farklı görüş, düşünce ve inançta olsalar da onların hayatlarına, düşünce ve tercihlerine hürmet göstermek insan olmanın bir icabıdır. Hürmetkâr olanlar sulh sükûn havası estirirler çevrelerine. O yoksa kavga vardır, didişme, mücadele, muharebe vardır orada.

 

- Ben şimdi öyle miyim?

 

- Sen daha iyi bilirsin Tanju. İsterseniz biraz daha açayım: Hürmet edebilecek bir anlayış, dünya görüşü, insana insanca bakabilme meselesidir; bazen hoşgörüdür, bazen görmezden gelmektir, bazen tahammüldür, bazen zarar vermemektir ama hep insanca davranmaktır muhatabına. Biraz daha gelişmiş hürmet, belki empati kurabilmektir. Empati kuramadığınız birini anlayamaz, onun dünyasını bilemeyiz. Muhatabın dünyasını bilemeyince ona sözlerinizle, davranışlarınızla ulaşamazsınız. Hürmetin olmadığı yerde gönül birliği oluşturmak neredeyse imkânsız gibidir. Hürmetkâr olmayan biri, ne kadar üstün meziyetlere sahip olursa olsun muhatabını asla memnun edemez.

 

- İyi de hep kinayeli konuşmalar, anlaşılması zor esrarengiz havalar estirmek nereye kadar devam edecek Jale? Derdin ne? Açık söyle biz de bilelim! Evliliğinin bittiğini düşünüyorsan yol yakınken herkes yoluna…

 

Der demez ellerimle ağzını tutup kapattım! Nereden aklımda kalmışsa “boşanmayı” ima edecek bir kelimenin ağzından çıkmasına tahammülüm yoktu. Genç kocam bir grafikerdi. Yakışıklı, kibar beyefendi olduğu gibi onunla sâkin tabiatını sevdiğim için önce âşık olmuş, sonra evlenmiştim. Bu beni benden eden adamın göğsüne başımı koymak, içimi nasıl da ısıtırdı… Gel gör ki nişanlılık ve evlilikten sonra hareketleri, tutum ve davranışları yormaya başlamıştı. Hayat arkadaşım, bir zamanlar çok sevdiğim artık beni huzursuz ediyordu.

 

Çalışmaya, yardımlaşmaya gelince oldukça hissî, hattâ aşırı hassas biri sayılırdım. Romantik hayata, küçük bir çocuğun şekere müptela olması gibi can atıyordum. Oysa kocamın rahat davranışları, başka bir deyişle vurdumduymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması, bir de eski arkadaşlarımızın hâlâ aynı tutum ve davranışları, Aylin’in vefatı, Doktor Nefise'nin önümde yeni bir yol açması, beni aşktan meşkten almış, iyice uzaklaştırmıştı. Ya da bana öyle geliyordu...

 

Sonunda niyetimi Tanju’ya açıkladım: “BOŞANMAK” istiyordum. Bu talebimi izah ederken o benim gibi hissî davranmadı, yani kalkıp ağzımı tutmadı, susturacak bir hareket yapma zahmetine katlanmadı. Belki böyle bir şeye ihtimal vermiyor olmalıydı ki şaşkınlıktan gözleri yuvasından çıkacak gibi oldu “Niçin?” diye sorarken beti benzi atmış, solgun dudakları titriyordu zavallının. “Hakikaten belli bir sebebi yok…” dedim, ilave ettim “Bu gidişattan bıktım usandım, pek de yoruldum, bak seni de yoruyorum! Ziyan olmayasın diye söylüyorum...” deyince daha bir fenalaştı.

 

Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Derin derin hep düşünüp durdu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu... DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.