"İnsanların çoğu hisleriyle hareket ediyor..."

A -
A +
Çok sevdiklerimizin kayboluşlarını müteakip sene-i devriyeleri yani siz gençlerin ifadesiyle yıl dönümleri pek zordur.
 
Komşu Zehra Hanım:
- Şairler elbette öyleler. Fıtratlarında var o meziyetler. Bak kızım! Sana ne diyeceğim, iyi dinle!
- Peki, olur teyzem.
- Dünyada her şey değişiyor. Bunu durdurmaya ne ömrümüz kifayet ediyor, ne de kuvvetimiz... Meselâ çok sevdiğimiz birini kaybettiğimizde, bitmeyecekmiş gibi görünen bir keder kaplar bizi, uzun, yorucu, yıpratıcı bir ümitsizlik yolculuğuna çıkarız. Acımız öylesine büyür yoğunlaşır ki gözümüz hiçbir şeyi görmez olur, bir daha asla gülümseyemeyeceğimizi düşünürüz.
- Her yerde hep öyle oluyor galiba. Yıl dönümü geldiğinde yaralar tazelenir.
- Aynen öyle. Çok sevdiklerimizin kayboluşlarını müteakip sene-i devriyeleri yani siz gençlerin ifadesiyle yıl dönümleri pek zordur. Sevdiğimiz kişinin bir sene daha geçmişte kalacağı, dünya gözüyle hiç göremeyeceğimizi, bizim yaşayacağımız yeniyi onun asla yaşayamayacağı hakikati kalbimize çelikten bir kütle gibi oturuverir.
- Bir gün bizim de o hâlle hâlleneceğimiz aklımızdan çıkmaz. Midemiz de kalbimiz de perişandır artık.
- Ne dersen de... Ağır yas mevsimi yavaş yavaş geçmeye başlayınca, sonların yeni başlangıçlara yol açtığını fark eder, bazen mahcup olur, suçluluk duyarız. Rahmetli babacığımın bir ölüm sene-i devriyesi daha yaklaşıyor. O, muazzam sevgi ve şefkatiyle, hayatımda attığım her adımın arkasında duran, bana cesaret veren sarsılmaz dağımdı, yıkılmaz kalemdi, bereketli duâ hazinemdi. Kaybının üzerinden geçen uzun senelere rağmen, adını her andığımda gözlerim buğulanır, elimde olmadan ağlarım. Çok özlüyorum onu biliyor musun? Böyle anlarda kendime soruyorum “Daha nine oldun hâlâ rüyalardasın, hayal âleminde yaşıyorsun…” Lakin kalbimize sözümüz geçmiyor. Kuluz, kul da kulluğunu bilmeli, aciz olduğumuzu anlamalıyız.
- İnsanların çoğu hisleriyle hareket ediyor ben de dâhil.
- Problem de o ya... Bir şair de şöyle sesleniyor biz fânilere:
Kolumu açtığımda yumruğum nereye uzanır?
Ayağa kalktığımda başım göklere yükselir.
- Mısralar da yaman ha!
- Anlatımı süslüyor. Eskiler çok edipti, güzel hitabetleri vardı. Şimdiki nesil öyle mi? Lisanları lisan değil, ne söylediklerini anlamak için bazen lügate bakma ihtiyacı duyuyorum.
- Onlar da sizin için, bizim için aynı şeyleri söylüyorlar. “Eskileri anlamıyoruz” diyorlar.
- Ah ah! O ayrı bir dert güzel komşum! Yaramı deşme! Ha nerede kalmıştık?
- Ölümden, sene-i devriyelerden bahsediyordunuz.
- Ha evet. Ebedî, sonsuz hayat akışında hiçbir şeyin yok olmadığını, yalnızca modern ifadeyle form değiştirdiğini hepimiz biliyoruz…
- Maşallah teyzem kendinizi yetiştirmişsiniz.
- Meraklıyımdır biraz, okur, araştırırım imkânlarım ölçüsünde, vaktim elverdiğince. Büyüklerimiz vefat eden için “Dünyasını değiştirdi…” derlerdi. Hakikaten de ölüm, tabiri caizse bizim anlayacağımız bir misalle; tıpkı kelebeğe dönüşen tırtılın geçirdiği çeşitten bir dönüşüm gibi düşünmek lazım gibime geliyor. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.