Jale:
- Şimdi ben aynı duâyı ediyorum dilim döndüğünce. Senelerdir yanınıza gelip gidiyorum size hak veriyorum, dışarı çıkıyorum, o renkli hayata takılıp kayboluyorum. Allahü teâlâyı, ahireti, hesap gününü hatırlatacak kimse bulamıyorum.
- Bu devir ahir zaman Jale Hanım! Zulmet yağıyor insanlığın üzerine. Bizler çok okuyup iyilerle görüşerek ayakta kalabiliyoruz ancak. İş öyle sanıldığı kadar da kolay değil. Ahireti, onun nimetlerini, dünyanın hiç olduğunu, fâniliğini, ömrün çabuk gelip geçtiğini düşünerek kendimize kuvvet bulmamız lazım. Allah adamlarından Ferîdüddîn-i Attâr Hazretleri, bir gün gökyüzünü ibretle seyrederken şöyle kelimeler dökülür dudaklarından: “Ey yüceler yücesi Allah’ım! Senin dünya zindanının kubbesi bu kadar güzel ise, o zaman Cennet bahçenin kubbesi ne kadar daha güzeldir?” Onlar boşa bakmaz, boş konuşmaz, her şeyden ders çıkarırlardı. Malayaniyle uğraşmazlardı. Başlarına bir felaket geldiğinde “Elhamdülillah...” der, daha beteri gelmedi diye de şükrederlerdi.
- Nereden bulursun bu garip isimleri Doktor’um? Attâr, Ferîdüddîn, malayani… Bazen bizler ayrı memleketin çocukları gibi birbirimize ‘Fransız’ kalıyoruz! İşin ciddiyetinin farkında mısınız?
- Haklısın! O kadar aslımıza, neslimize yabancılaşmışız ki; bize ait olanları yabancı, bizden olmayanları da örnek şahsiyetler görür olduk hep.
- Kimdir bu tuhaf isimli adam, necidir?
- Ferîdüddîn-i Attâr… Evliyaullahın büyüklerinden biri… Mevlânâ Hazretleri onun için şöyle buyurmuş: “Ferîdüddîn yedi tane aşk şehrini gezdi, dolaştı. Bizim aşkımız ise ilk şehrin ilk sokağının ilk dönemecinde…”
- Kendinden çok üstün görüyor Mevlânâ gibi bir deha!
- Onlar kendilerini hiç yüksek bilmezler. Ferîdüddîn-i Attâr hazretleri yola girmeden önce, yani derviş olmadan önce eczacıydı.
- Güldürme beni Doktor’um. O zaman eczane mi varmış Allah aşkına?
- Eczane yokmuş ama attar varmış. Attar, eczacı demek… Eskiden şifalı otlar, nebatat yani bitkiler, güzel kokular ve kurutulmuş gıdalar satan dükkânlara attar derlerdi. O otlarla da her hastalığa iyi gelen ilaçlar yaparlardı.
- Üniversitede bir hocam sıkça kullanırdı “İnsanı sevmenin yolu, nebatat ve hayvanatı sevmekten geçer!” diye.
- Hocanız insan sevmenin yolu bütün canlıları sevmekle başlar demek istemiş ve çok da haklıymış. İşte Ferîdüddîn-i Attâr… Şimdiki tabirle Eczacı Ferîdüddîn… Aynı zamanda büyük bir gönül tabibiymiş de…
- Kalp doktoru demek istiyorsunuz.
- Bildiğimiz yürek değil mânevî dertlere derman tabibi, doktoru… Kendilerine dert belâ, musibet geldiğinde seslerini çıkarmadıkları gibi, başka sesleri çıkan dertlilerin de dertlerine deva olmak için rahatlarını düşünmeden yardımlarına koşarlardı. “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır…” hadîs-i şerifinin müjdesine kavuşmak için tabii.
DEVAMI YARIN