"Kafamdaki suâlin cevabı bu söylediklerin değil Tanju!.."

A -
A +
"Dünyayı kullanmakla, kalbine sokmak farklı şeyler Jale Hanımcığım! Arife tarif icap etmez. Ne demek istediğimi gayet iyi bilirsin."
 
 
Tanju:
- Daha yaşlandıkça beş bin liralık saatin ve beş liralık saatin de aynı vakti gösterdiğini fark edeceğiz sevgili Jale'm. Beş milyarlık villa da yüz bin liralık gecekondu da aynı yalnızlığı barındırır içinde. Unutmayalım ki işi gücü maddiyat olanlar, dünyalık peşinde koşanlar diğer bir ifadeyle “Materyalist” mantıkla her şeye bakanlar hakiki mânâda huzur ve saadeti bulamazlar. Hiç kimse de bulamayacak boşuna aramasınlar. Asıl saadet, ebedî saadettir. O da şeksiz, şüphesiz tam îmân, tam muhabbet ve samimiyetten geçer, yani ihlâslı olmakla olur…
- Cansın, canımsın Tanju Bey'im! İyi ki sana müptelâ olmuşum! Her şey iyi de ya bu içinde bulunduğumuz debdebe de nedir? Gördüğüm kadarıyla padişahlara mahsus bir ihtişam var, etrafımızda.
- Dünyayı kullanmakla, kalbine sokmak farklı şeyler Jale Hanımcığım! Arife tarif icap etmez. Ne demek istediğimi gayet iyi bilirsin. Büyüklerimiz “Parayı kalbe değil cebe koy. Yeri ve vakti geldiğinde de harca…” buyururlardı.
- Kafamdaki suâlin cevabı bu söylediklerin değil Tanju! Hakikaten açık konuş gömü mü buldun?
- !!!
          ***
Neler sormadım, neler konuşmadık ki? Bu son sorduğum suâl Tanju’yu güldürse de biraz terletti gibime geldi. Mevzuyu hemen bitirmek istemiyordu. “Gizli saklı bir şey yok Jalem! Dedim ya bütün suâllerin cevabını almadan kalkmayacağız!” ifadesi, merakımın biraz daha devam edeceğine işaretti...
Vaktin nasıl geçtiğini ikimiz de hiç anlamamıştık. Mustafa Enes'im gelip “Haydi namaza…” demeseydi, uzun zamandır kamelyada oturduğumuzu, bizi bekleyenlerin olduğunu hepten unutacaktık. Suallerin dışındaki sohbet ikimizi de ferahlandırmış daha bir yakınlaştırmıştı.
Tanju'm fiziken de çok değişmiş geldi bana, bitirim âlemin vazgeçilmezi vücudundaki döğmelerinden de eser yoktu. Sonradan öğrendim ki dövmeler geçici de yapılabiliyormuş. Sırf bana yakın olabilmek ve ekibe uyum sağlayabilmek için kerhen yaptırıyormuş. Kulağındaki küpeler, tırnaklarından bazılarını uzatma, dar giyimler ve şımarık hareketlerden eser ise hiç yoktu. Sanki biri almış onu bir boyanın içine batırıp çıkarmıştı. Senelerdir alışık olduğum Tanju gitmiş yepyeni ve apayrı bir Tanju gelmişti. Hatta telefonla konuşmaya başlayınca “Efendim ben Mehmed Tanju…” diye “efendimli” söze başlıyordu. Anlayacağınız ismini bile tek kullanmıyordu artık. Benden de Mehmed Tanju dememi bekliyordu. Elimden sıkıca tuttu kulağıma eğildi: “Fizik kitapları belki yazmaz ama sensizlik de kaldıramadığım kuvvetlerdendir…” Mustafa Enes’im muzipçe “Babam sana ne fısıldadı?” dese de duymazlıktan geldim.
Bir odaya girdik, mini bir mescid gibi dizayn edilmişti. Mihrap, minber de olsaydı tam cami sayılacaktı. Duvardan duvara halılar, vitray camlar, kütüphane ve hepsinden de mühimi insanı sarıp sarmalayan enfes gül kokusuydu.
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.