Ortada elips bir masa etrafında insanlar… Anneciğim, babacığım, Doktor Nefise ve Tanju, gülen gözlerle bize bakıyorlardı…
"İki kişi birbirini severse; SEVGİ olur, biri kaçar, diğeri kovalarsa: AŞK olur, ikisi de sever lakin kavuşamazsa: PLATONİK AŞK yani EFSANE olur. Bin ömrüm daha olsa, kollarında son bulsa, sana kavuşmak varsa; ÖLMEK bile DÜĞÜN gelir bana! Sensizlikten çok korkuyorum! İnan kendimi bilmiyorum, yalnız SENİ biliyorum!”
“Yalnızlık gecelerin, umut bekleyenlerin, hayal çaresizlerin, yağmur çiçeklerin, tebessüm dudakların, sen ise yalnız benimsin! Bir saatin altmış dakika olduğunu öğrettiler, bir dakikanın da altmış saniye olduğunu… ama sensiz bir dakikanın sonsuza dek sürdüğünü öğretmediler! Bugünü yaşıyorsam yarının seni bana getireceğine inandığım içindir…”
Okumam bittiğinde bizi gezdiren ve çocuklar dâhil herkesin gözyaşlarını birbirinden sakladığını gördüm, belli etmeden evin hizmetçi hanımının peşine takıldım.
Gelen kokulardan mutfak olduğunu tahmin ettiğim bir bölüme geçtiğimizi tahmin ediyordum. Hem de en sevdiğim yemek kokuları geliyordu.
Kapıyı açar açmaz bol ışıklardan gözlerim kamaştı. Ortada elips bir masa etrafında insanlar…
Anneciğim, babacığım, Doktor Nefise ve Tanju, gülen gözlerle bize bakıyorlardı…
Keser döndü, sap döndü, gün geldi hesap döndü,
Kurbanlıklar beklerken, bıçaksız kasap döndü.
Çeyiz çok olsun derken, nikâhta nisap döndü.
Siyah beyaz fark etmez, insan iki ellidir.
Aşk öyle bir deryadır, ne baş ne son bellidir.
Dedi, var mı ben gibi, sözleri ferman gibi!
Bir muhalif yel esti, savurdu harman gibi.
Öyle tam olasın ki, yaraya derman gibi.
Leylek, ördek bir yana, beyaz turna tellidir.
Kin derin bir uçurum, ne ip, ne dip bellidir.
Kayıt tutup fişlemiş, teker teker beslemiş,
Her şey meydana çıktı, çok günahlar işlemiş.
Sevgiden muhabbetten, ne rüyalar düşlemiş.
Gece gündüz değişmez, maşuk tatlı dillidir.
Hem çalar, hem de söyler, ne söz ne saz bellidir.
Çok çalışıp bayılmış, nice hayaller kurmuş,
Tam ortaya çıkınca, çaresiz hapı yutmuş.
Hakikati saklayıp eşi dostu uyutmuş.
Bakma masum duruşa, pek de yaman zillidir.
Her şeyi gizli yapmış, ne şen, ne şan bellidir.
Hoca derindir derdi, çalışır iyi yerdi,
Ne kadar saklansa da, yakayı ele verdi.
Doğru söylemek lazım, yardım eder, severdi.
Olanı çocuk yapmaz, hem de kelli fellidir.
Kara sevda öyledir, ne us, ne sus bellidir.
***
GÜL KOKULU...
Geniş pencerelerden sızan yoğun güneş huzmeleri altında suçüstü yakalanmış gibi donakalmıştım. Ne ileri, ne de geri gidebiliyordum. Masadakiler de ani refleks bir hareketle ayağa kalkmışlardı. Bir şey yapabileceğimden mi yoksa hürmet ve karşılama niyetiyle miydi tam anlayamamıştım. Zaten sağlıklı düşünecek hâlde değildim, bu gördüklerim de tuz biber olmuş aklımı başımdan hepten almıştı.
Tam bu sessizliğin en derin anında Mustafa Enes'im ani bir hareketle babasına koştu, sarmaş dolaş sarıldılar. O da olmasaydı kimse ne diyeceğini bilemeyecek öyle bekleyecektik belki de. Herkesin şaşkınlığını almak ona düşmüştü. DEVAMI YARIN