Hakikati anlamış mıdır artık Su? Onu bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey var o da sevgiliye; sadece “Seni seviyorum...” demek yetmiyormuş…
Zanneder ki, hayat hep böyle akıp gidecektir. Su, Sarı Çiçek'e âşıktır ama ne yapacağını bilememektedir. Başına geçen bu ilk sevdasının derdiyle de hepten dertlenmiştir...
Günler ve aylar birbirini kovalar ve Çiçek acaba “Su beni seviyor mu?” diye düşünmeye başlar. Çünkü Su, pek alakadar olmazmış gibi ninniler söyleyerek akıp gider deryalara doğru. Hâlbuki Sarı Çiçek, sözünün de fikrinin de eridir. Ne dediyse odur. Sert rüzgârlar esmeseydi, olduğu yerde sabit kalacak, billurdan Su'ya bakıp duracaktı ömür boyu. Alışkın değildi böyle kıvrıla kıvrıla akıp gitmeye. Menderesler çizen Su'ya baktıkça başı dönmekteydi. Zamanla bu çeşitten sevgiye dayanacak kuvveti de kalmaz.
Çiçek, Su'ya bütün kalbiyle “Seni seviyorum…” diyerek aşkını haykırır gücü yettiğince. Karşı tarafın da gönlündekini duymak ister gayet tabii olarak. Su “Ben de seni seviyorum” diye cevaplar ama şırıltıların arasında kaybolur gider bu ifadesi.
Aradan epey zaman geçer ve Çiçek yine “Seni seviyorum” diye seslenir. Su da cevap verir kendi lisanınca: “Ben de… bütün kalbimle...” der. Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler…
Artık öyle bir duruma gelir ki Çiçek, önce enfes kokuları azalır, saçamaz etrafına ve son kez Su'ya “Seni seviyorum...” diye fısıldar. Su da ona “Söyledim ya... ben de seni seviyorum...” der.
Gün gelir amansız bir illete yakalandığı anlaşılır Sarı Çiçek'in. Fazla direnemez, gittikçe kuvveti azalır, yavaş yavaş boynu bükülür, yaprakları pörsür, kokuları hepten biter, hatta kötü çürük ot kokuları saçmaya başlar. O, artık dönüşü olmayan bir yola girmiş, tam hastalanmıştır. Rengi iyice solmuş, çehresi büzüldükçe büzülmüş, bedenen iyice de küçülmüştür. Yataklardadır artık... Su, üzgün başında bekler, yardımcı olmak için sevdiğine…
Bellidir, Sarı Çiçek ölüm yolcusudur ve son kez zorlukla başını döndürerek Su'ya der ki; “Seni ben iş olsun, dostlar alışverişte görsün diye değil hakikaten sevdim...” Çok hüzünlenir Su, bu aklına getirmediği ve hiç düşünmediği durum karşısında çaresizdir. Son bir ümit olarak doktor çağırır, muayene ettirir Çiçek'i. Tabip şöyle der: “Takdir-i ilahi, hastanın durumu ümitsiz, artık elimizden bir şey gelmez...”
Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalığın ne olduğunu üzülerek sorar. Doktor, şöyle bir manidar bakar Su'ya ve der ki: “Çiçek'in bir hastalığı yok… sadece susuz kalmış! Gaybı Allahü teâlâ bilir, bu gidişte ölüm sebebi de ondan olacağa benziyor…”
Hakikati anlamış mıdır artık Su? Onu bilmiyoruz. Bildiğimiz bir şey var o da sevgiliye; sadece “Seni seviyorum...” demek yetmiyormuş…
Kafamda eski okuduklarımdan kalma böyle olmadık hikâyeler nereden de çıkıp gelirdi? Kırk sene düşünseydim aklıma gelmeyecek şeyler bir yerlerden kopup önüme konuyordu. Ne ektiysem onu biçiyordum.
Taksicinin yanındaki ön koltuğa Enes'imi oturttuk, kemerini bağlattıktan sonra Nefise Naz ile ben de arkaya geçip rahatça kurulduk...
DEVAMI YARIN