Doğan Bey: “Tam anlayamadım Beyim. Kızınız daha önce neredeydi peki?”
Vakit kaybetmeden hemen konağa vardılar. Rüstem Bey, kapıda odun kırmakla meşguldü. Gelenleri görünce işini bıraktı. Selâm alınıp verildikten sonra hiç sual beklemeden konuya girdi;
“Hastaymış yavrum! Kendinde değil!”
“Çok mu?”
“Yorgun ve hâlsiz. Periza Hanım balla tarçın karıştırıp yediriyor. En kısa zamanda eski kuvvetine kavuşur Allahü teâlânın izniyle…”
“İnşallah…”
“İyi olunca yine gelir, temizliği yapar. Siz hiç merak etmeyin. Ben bilirim balamı… Şimdi rahatsız etmeyelim. Uyuyor zaten.”
“Demek bizim oranın temizliğini yaptığını biliyorsun!”
“Bir aile reisi sorumlu olduklarını korumak ve kollamaktan mesuldür, bir çoban gibi. Ben de sık sık hana girip çıktığını tespit edince takip ettim. Tabii kızıma güvenemediğimden değil. İnsanlara itimadım olmadığından dolayı. Ne bileyim, kız çocuğu. Güzel, alımlı da... Başına bir iş gelmesinden endişe ettim.”
“Çok haklısın!”
“Kendisi benim peşinde olduğumu hiç öğrenemedi. Ama ben işin aslını öğrendim. Rahatladım tabii.”
“Aslı neymiş Beyim?”
“Önce sizin sağlam karakterinizi, sonra bizimkisinin masum niyetini anlayınca rahat bir nefes aldım.”
“Ben de rahatladım bunları duyunca.”
“Mahperi rüyasında bir yiğit görmüş. O da tıpatıp size benziyormuş. Sebep buymuş…”
“!!!”
Konu güzel Mahperi’den açılmışken huyunu, suyunu, nasıl bir evlât olduğunu da sohbet ortamında, fazla şüphe uyandırmadan sorup öğreniyordu Doğan Bey. Rüstem Bey’in çok küçüklüğünden beri yanımızda derken neyi kastettiğini anlayamamıştı. Biraz bekledikten sonra;
“Tam anlayamadım Beyim. Kızınız daha önce neredeydi peki?”
“Uzun bir hikâye…”
“Çok merak ettim! Mahzuru yoksa tabii!”
“Şeey! O bir köle!”
“Yani…”
“Aha bu garip Canali’nin de esir edilip getirildiği günler… Herhâlde ikisi de aynı havalidenmiş. Yaşını tam hatırlamıyorum. Dört veya beş yaşlarındaydı tahminen, sümüklü, kara kuru bir yavrucak olarak getirdiler. O zaman bizim hanım görmüş, acımış hemen talip olmuştu. Hiç çocuğumuz olmadığından ben de kabul ettim. Aldık, kendi evlâdımız gibi büyüttük elhamdülillah. Bugünlere sağ ve salim getirdik.”
“Yaa!” diyen Doğan Bey’in içine ikinci defa kurt düşmüştü. Belli etmeden dilini ısırdı. Sulu bir kan ağzını doldurmuştu. Yutmak istedi, beceremedi. Kalktı, kapıya çıktı. Ağaçların birinin dibine defalarca tükürerek üzerini kapattı. Gelip yerine oturdu.
Bu arada mutfak tarafından bir testi ile birkaç seramik bardak uzatıldı. Canali, gayriihtiyari baktığı yerde Mahperi’yle göz göze geldi. İlk defa değişik bir şey hissetti içinden. Anlayamadığı, tarif edemediği bir şey. Yutkundu... Utandı da... Ter bastı bütün bedenini. Rüstem Efendi uzatılanları alıp getirdi. Misafirlere ikram etti.
“Teşekkür ederiz.”
“Afiyet olsun.”
“Allahü teâlâ razı olsun. Zahmet ettiniz.”
“İnşallah rahmet olur.”
“İnşallah.” DEVAMI YARIN