Jale:
- Çevre değiştirmedikçe insanın değişmesine imkân yoktu Toprak malum.
- Felaketler bile bizi birleştiremedi Jale. Seninle benim aramızdaki, benimle onlar arasındaki uçurumu belki de tam bilemiyorsun. Tarif edilmeyecek kadar ziyade derinleşti…
- Sonradan öğreniyor insan; hepimiz küçük çocuklarız hakikatte. İhtiyar, güngörmüş yaşlı kimseler yok ortalıkta, yalnızca daha yaşlı acılar var. Onlar da olmasaydı iyiydi de o da elimizde değil.
- Bütün kızlar bana yaklaşmak için can atardı da bir sen uzak durdun Jale. Çok inatmışsın çok! Eğer senelerdir içiyorsam, adım Sarhoş Toprak’a çıktıysa bil ki müsebbibi sensin!
Zavallı perişan durumdaydı. Bir de o şekilde düşüp ölseydi, Allah muhafaza, hepten üzerimde kalırdı. Ne kimselere derdimi anlatabilirdim, ne de benim masum olduğuma inanan çıkardı!
Ne yapsam ne etsem mevzuyu değiştiremiyordum. Makineli tüfek gibi sayıp döküyordu eski kirli çamaşırları. “Aman Allah’ım! Nasıl da kendi ellerimle kendimi ateşlere atmışım! Acaba ne yapsaydım?” diyor, çaresizlik içinde kıvranıyordum.
Gördüklerim bir karabasan mıydı ne? Hislerim bir türlü hakikat olmuyordu. Beni hiçbir şey huzurlu etmiyordu. O çocukluk senelerimizin, kendilerini çok şey sanan ipe sapa gelmez şımarık çocuğu, maalesef bugün “Sefilleri” oynuyordu. Hem acıdım hem de bir daha tiksindim o hayattan. Çocukken, gençken bizleri kullanmak isteyen, adam yerine koymayan sosyete bozuntularına yine onların ne olduğunu bilmediği basiretle davranıyordum. Hislerim salıncak gibi bir ileri, bir geri sallanıp duruyordu. “İyi ki gitmiş ve bu perişan hâlini görmüştüm…” dedim bu sefer de... Aileme, evlatlarıma sahip çıkmanın ehemmiyetini bir daha anladım.
O “hızlı yaşa genç öl” sloganlarıyla ortalığı inlettiğimiz BİTİRİMLER dönemimiz bir garabetmiş meğer. Tatlı bir rüya gibi görünen acı bir kâbusmuş. Sonra nasıl olduysa yine şansım yaver gitti de adamı en kötü durumunda yakaladım. Hislerim abandone oldu, dağınık olan zihnimi hepten toza dumana boğdum.
Çok ümitlenmiş olmalıydı ki Toprak, o sarhoş hâliyle bile şiirden şarkıya, şarkıdan nutuklara geçiyordu. “Bu sefer tamam…” demişti herhâlde, çünkü çocukluğundan bu yana gizli aşikâr âşık olduğunu saklamadığı kadın, bu sefer kendi ayaklarıyla hanesine kadar gelmişti, hem de gecenin ortasında.
Yine olmadı. Ne düğünler, bayramlar, gezme tozmalar, hatta felaketler, ne kazalar oldu ama hiçbiri de istediği gibi fırsata dönüşmemişti.
Bunca seneden sonra çoğu hâlâ rüyalarına devam ediyor, ayakta uyuyanlar mı desem, oturduğu yerde kendinden geçenler mi? Ne diyeceğimi bilemiyorum doğrusu. Çok azı bu bataklıktan kıl payı çekip çıkabildi. Bunlardan biri de bendim lakin az daha gelip çamur değil bu sefer necasetin tam ortasına atlayacaktım. Ramak kalmıştı. Onlar da uyanacak mıydı acaba?
Bütünüyle hakikatlerden kaçan, hayallerde yaşayan bu tipler, zihinlerinde ürettikleri fildişi kulelerde güya zevk-ü sefa sürüyor, film ve şarkılarda da hep bunu dışa vuruyorlardı çekinmeden. DEVAMI YARIN