Yine çok mesajlar almış bir o kadar da ferahlamıştım. Kesin kararımı verdim “O kızcağız Toleouzhan, tek başına hem de Kazakistan gibi Rus hegemonyasından henüz çıkmış bir memlekette doğruyu, Hakkı, hakikati buluyor da ben Türkiye gibi İslâm memleketinde niçin bulmayayım?” Türkiye’mizin Toleouzhan’ı da Jale olacaktı. Bunu reklam olsun, tanınayım, meşhur olayım diye yapmayacaktım sadece ve sadece Rabbimin rızası ve ebedî saadetimiz için…
***
Kendimi, doktorumun hediye ettiği kitaplara verdim. Âdeta adanmış gibiydim. Bütün boş vakitlerim onlarla doluyordu. Baktım yetmiyor, gittim üç takım daha aldım. Her odaya ve bir de mutfağa birer takımı koydum, istediğim vakit elimin altındaydılar. Hem çocuklar da merak edip sayfalarını karıştırmaya başlamışlardı. Anlayacağınız hep birlikte yavaş yavaş inançlı dünyaya alışıyorduk.
Hep hakiki dostum arkadaşım oldunuz.
Kaprissiz kibirsiz entrikasız,
Gönlümün en üst köşesine kuruldunuz.
Canıma can kattınız,
Heyecanıma heyecan…
Yoluma yoldaş oldunuz,
Sevgili DOSTLARIM,
Can ARKADAŞLARIM,
Benim KİTAPLARIM!
***
Çok şey vardı ve çok şey anlatılıyordu. Belki de dünyanın fâniliği hiç bu kadar içten, samimice ve delillerle anlatılmamış, tezatlar hiç bu kadar okuyucunun gözüne sokulmamış, hakikatler ise içine işlememişti. Her kitabın her bir satırını okurken dinime hayranlığım kat kat artıyordu. Kaç kez okudum saymadım bile. Her defasında boğazımda takılı kalanlarla, ruhuma işleyen o muhabbet karışımı hüznü tarif edemem.
***
Kitaplarım, kimi zaman tarihin derinliklerinde gezdiriyor, kimi zaman bir akkuşun kanatlarında bulutlara bindirip sahile indiriyordu beni. Kimi zaman da karlı dağlardan delicesine akan billur gibi berrak sulardan tattırıyor. Yeri geliyor bir ağıda dönüşüyor kalbimin tam orta yerinde bir sessiz çığlık yükseltiyor. Diyeceksiniz ki çığlığın da sessizi mi olurmuş? Siz yine öyle bilin de ben, içimdeki fırtınaları ancak böyle ifade edebiliyorum. Anlayacağınız kalbime işliyordu her bir kelime. Direkt kalbe hitabet vardı çünkü. Bir yanda dünyanın hiçliği, beride ahiretin sonsuzluğu. Gel de tercihini yapma...
Bu âlem, dünya insanını ilk başlarda biraz sıksa da vakit ilerledikçe hadiseler, bizi bekleyen tehlike, müjde ve mükâfatlar o kadar net anlaşılıyordu ki... Yazana ve hizmetlerde bulunanlara doya doya duâ edesim geliyordu her defasında.
Dünya ve ahiret için her şey vardı. Kafama takılan bütün suâllerin cevapları tek tek verilmiş, şek ve şüpheye mahal bırakılmamıştı. Bence iki ana mevzu öne çıkıyordu:
Birincisi dünyanın fâni oluşu ve kısalığı hatta hiçliği, ikincisi de ahiretin ebedî oluşu ona göre hazırlık yapmak icap ettiğiydi.
DEVAMI YARIN