"Olur be ablam! Evdeki hesap çarşıya uymayabiliyor..."

A -
A +

Toprak'ın evinden kendimi dışarı atar atmaz koştum, koştum... Epey vakit geçmiş olmasına rağmen çok şükür, taksici de gitmemişti.

 

- Aaa! Bu kadar zamandır bekledin mi?

 

- Söz verdim bir kere.

 

- Ama zaman da vermiştim. Otuz beş, kırk dakika demiştim ama elimde olmayan sebeplerle iki saati geçti.

 

- Olur be ablam! Evdeki hesap çarşıya uymayabiliyor. Biz de insanız, başımıza az gelmedi.

 

- Hüsnüzan sahibi insan bu zamanda hele bu şehirde çok az bulunur. Çok hoş ve anlayışlısınız maşallah! Ne diyeyim tebrik ederim. Beni şaşırttınız! Bu içinde bulunduğumuz çağa kimi elektrik, elektronik çağ dese de ben ÇAMUR ÇAĞI diyorum. Bu pislik devirde sözünün eri bir delikanlı. Çok şükür! Nerelisin?

 

- Erzurumluyum.

 

- Duymuşum şehrin ismini. Dadaşlar diyarı... Şarkın incisi diyorlardı büyüklerimiz.

 

- Memleketimle iftihar ederim her daim.

 

- Haklısın tabii. Burada ne işin var?

 

- İşte onu sorma be ablam. Derdim büyük.

 

Fazla bir şey sorup bu mert Anadolu evladının kalbinin incinmesini istemedim. Kim bilir ne derdi vardı da anlatamıyordu. Acıdım, onu biraz teselli etmek için bildiğim bir hadiseyi anlattım.

 

- Hem arabayı kullan kardeşim, hem de beni dinle bak sana ne anlatacağım.

 

- Anlat abla.

 

- Hadise Paris'te yaşanmış.

 

- Paris nere buralar nere?

 

- Sen neticeye bak kardeşim. Bin dokuz yüz otuz sekiz senesinde bir tiyatronun vestiyeri hanım, temsil bittikten sonra, Amerikalı müşterilerden birine paltosunu giydirmeye çalışırken müşteri “Bu benim değil...” diyor, hemen paltoyu çıkarıyor. Vestiyerdeki kadın çok şaşırıyor tabii. Amerikalının paltosunu çok arıyor fakat bir türlü bulamıyor. Yanlışlıkla bir başka müşteriye giydirdiğini düşünüyor.

 

Paltonun cebinde 150 dolar kadar para ve Amerikan sigaraları vardır. Vestiyer kadın, bütün bunları ödemekle kalmayacak, tiyatro ile mukavelesi de bozulacaktır. Pek telâş içinde âdeta yalvararak Amerikalıdan ertesi güne kadar mühlet istiyor.

 

Adam razı oluyor. Vestiyer görevlisi kadın o geceyi uykusuz geçiriyor ve düşünüyor: “Yanlışlıkla bu paltoyu giyip giden müşteri, Fransız’sa geri getireceği şüphelidir. İngiliz’se belki geri getirebilir...”

 

Böylece, zihninde bütün milletlere göre birer ahlak notu veriyor… Ertesi gün, sabahtan itibaren, gözleri kapıda bekliyor. Öğleye doğru, zayıf, gözlüklü, orta yaşlı ve orta boylu bir adam çıkageliyor ve paltoyla birlikte ceplerindeki dolarları ve sigaraları noksansız kadının önüne koyup teslim ediyor.

 

Kadın sevinçten deliye dönüyor. Bu gözü tok namuslu müşteriye bir çift bilet hediye etmek istiyor ama gelen tok gözlü, mert adam bu teklifi de kabul etmiyor…

 

Paris’te hiç görmediği bu güzel ahlaklı insanın hangi milletten olduğunu merak eden vestiyer, nezaketle soruyor. DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.