Onun bunun dediğine bakarsan hayatını yaşayamazsın!

Sesli Dinle
A -
A +

"Aklım erdiğinden beri okuyorum Tanju. Bunların hepsi de fena fikir değil ama tiye almasınlar çocuğumuzu!.."

 

 

Tanju:

 

- Bak göstereyim. Senin ismin ilk hecesi “JA” benimkisi “TAN...” Kız olursa “TANJA” erkek olursa “JATAN...” Zaten bir yolunu bulur düzeltirler; Tanja'yı “TANYA” Jatan’ı da “VATAN” yaparlar, olur biter. Bilmez misin bizim milleti? Ya da Ömer Seyfettin'in hikâyesindeki gibi “PRİMO” koyalım.

 

- Yani “birinci çocuk” mânâsında…

 

- Hikâyeyi okumuşsun!

 

- Aklım erdiğinden beri okuyorum Tanju. Bunların hepsi de fena fikir değil ama tiye almasınlar çocuğumuzu!

 

- Ona buna bakarsan dediklerini yapamaz, hayatını yaşayamazsın!

 

- Zaten yaşatmıyorlar! Onsuz bunsuz olmuyor! Görüyorsun tek başımıza beceremiyoruz!

 

- Ne yapacaksın dünya böyle, herkesin başında Jale.

 

- Daha doğru dürüst evimizin eşyalarını da tamamlayamadık. Bak, herkes bir şey söylüyor…

 

- Elimizden geleni yapıyoruz Jale.

 

- Of of!

 

Mevzu eve, arkadaşların dedikodularına gelince aydınlık dünyamız birden kararıverdi sanki. Güle oynaya sohbet eden iki âşık gitmiş başka birileri gelmişti odaya. Anlayacağınız tatlı konuşmalarımız bıçakla kesilmiş gibi somurtkanlığa dönüştü. Tanju’nun da suratı asıldı, benim de... İstesek de istemezsek de ağzımızdan güzel kelimeler çıkmıyordu artık.

 

“Bebek daha büyümeden aldırsam mıydı acaba?” diye aklıma gelmiyor değildi. Bu gidişle parçalanmış bir ailenin ferdi olarak, iki arada bir derede kalacaktı yavrucak. Hiç bu dünyaya gelmeseydi, bizim gibi de acılar yaşamasaydı daha iyiydi. Biz geldik ne gördük ki o gelsin ne görsün? Hayat zor, dünya hep dert yükü! Fakiri de öyle zengini de, yaşlısı da genci de… Bu zavallı insanlar ne zaman mesut ve bahtiyar oldu ki doğacaklar da olsunlar? Birinin bana bunları inandırıcı bir şekilde anlatması lazımdı. O münevver insanları nerede bulabilecektim?

 

Ben böyle şeyler düşünürken “Tanju bu işe ne der, rıza gösterir, razı olur muydu?” suâli aklıma takıldı. Razı olsa bile bu yoldan dönmek ister miydi? Hayır hayır, aldırmak olmazdı, olmamalıydı. Bebeğimiz ne pahasına olursa olsun dal budak salıp yeşermeli, kolları kanat olup uçmalı ta bulutlara yükselmeli, kökleri gümbürdeyen ırmaklardan su içmeliydi. Henüz farkında olmasak dahi, hepimizin ihtiyacı vardı o masuma. Zulmetleri yarıp yeryüzüne çıkması şarttı.

 

Öyle de oldu. Bütün kâinat düzene ayak uydurdu. Gökyüzü ağladı, can suyunu verdi. O doğarken çığlık attı, sonra güldü, sebep olanlara minnet etti…

 

     ***

 

Çocukluğumdan beri gün battıktan sonra hüzünlenirim. Ömrümüzün son demleri aklıma gelir hep. Her ne kadar aydınlığa doğru, doğumun habercisi olsa da oldum olası karanlıkta kalmaktan korkardım. “Az da olsa bir yerlerden bir ışık sızmalı...” diyen bir saplantım vardı. Aydınlık sanki bana arkadaş, yoldaş, sırdaş olup yaşama sevinci veriyor, diğer bir ifadeyle psikolojime iyi geliyordu. Kötü düşüncelerimi savuşturup beni güzelliklere sevk ediyordu. Kısaca kendimi emniyette hissetmeme vesile oluyor, rahatlıyordum. Daha ne olsundu? DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.