Maksadımı ifade etmem lazımdı. Niçin geldiğimi, ne istediğimi anlatmalıydım da nereden söze başlayacağımı beceremiyordum, âdeta hipnotize olmuş, manyaklaşmış gibiydim.
- Şey! Toprak!
- Söyle güzelim! Emrin olur Jale’m!
- Yok, öyle söyleme! Ne emrim olacak! Bildiğin mesele! Tanju evi terk etti! Kendi kendime dedim ki “Bana yardım ederse Toprak eder... O vefalı arkadaşımın yanına gideyim...” İşte geldim.
- Biliyordum geleceğini! Peki bir suâl sorayım, bakalım ne cevap vereceksin?
- İmtihan olmaya gelmedim! Sadece ziyaret...
- Tamam tamam! Sakin ol, hemen kızma kız! Bil bakalım; ben şimdiye kadar niçin evlenmedim?
- Özel tercihin olmalı. Ne bileyim? Belki de seveceğin biri çıkmadı karşına, ya da başka bir şey vardı da ben duymadım, görmedim!
- O zaman ben söyleyeyim: Senin yüzünden! Kendi kendime söz vermiştim “Ya Jale ile evlenirim ya da asla!”
- Ooo, sözünün eriymişsin.
- Bırak o lafları şimdi! Ben eski Jale’yi istiyorum!
- Şey!
- Ne ikide bir “şey” deyip duruyorsun? Gel atıl kollarıma! Senelerdir bu anı, bu saati yaşamayı bekledim. Ha sabrım falan da kalmadı! Hadi koş diyorum sana! Hadi ne oyalanıyorsun?
- Toprak, ben senden yardım istemeye geldim! Hele in o sandalyeden! Rahat konuşalım.
- Sen bana dönmedin mi?
- Evet, geldim işte, bak karşındayım. Bir büyük problemim var, önce onu çözelim. Senin de can düşmanın Tanju’ya haddini bildirelim, hepten bitirelim! Sonrası kolay.
- Yani bana tetikçilik mi teklif ediyorsun?
- Onu da nereden çıkardın? Yok hayır! Benim düşmanım senin de düşmanın sayılmıyor mu?
- Elbette.
- İşte o mesele. İkimizin de düşmanına karşı mücadele edelim. Ben onu şu veya bu şekilde dünyaya geldiğine pişman edeceğim! Sen de yanımda olursan ne âlâ, olmazsan tek başıma elimden geleni yapacağım. Kararlıyım bu soysuza anladığı lisanla cevap vermeye!
- Sen nerede, ben de orada!
- Hele in şu tahta sandalyeden! Düşer müşersin! Bu gece vakti başımıza iş açma!
- Senin uğrunda değil mi? Her şeye razıyım.
- Toprak, kendine gel! Lütfen in oradan diyorum! Dikkat et, düşeceksin! DEVAMI YARIN