"Şoförümüz beni konuşturmak için bahaneler arıyordu..."

A -
A +
Çocuklar bizim konuşmalarımızdan bir şey anlamamış olmalılar ki herkes kendi telefonuyla meşgul oluyordu.
 
Yol boyunca bütün sıkıntılarımı unutmuştum. Gittiğim yerde neyle, kimle karşılaşacağımdan emin olmasam da yepyeni bir sayfa açılıyordu sanki dünyamda. Çocuklar bizim konuşmalarımızdan bir şey anlamamış olmalılar ki herkes kendi telefonuyla meşgul oluyordu. Ya da kendi dünyalarını bize tercih etmişlerdi. Görünüşte herkes hayatından memnundu. Taksi şoförümüz beni konuşturmak için bahaneler arıyordu. Mizacı mı öyleydi, yoksa öyle mi tembihlenmişti? Tam emin değildim. Sudan bahanelerle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama bende o kapasite yoktu galiba.
- Ya abla sustun! Ne güzel anlatıyordunuz.
- Çok var mı gideceğimiz yere?
- Trafik olmasaydı yirmi beş, otuz dakikalık yerdi ama görüyorsun, İstanbul burası.
- Sen en iyisi kutup bölgesi memleketinizden Erzurum’dan bahset. Yoksa yol bitmez.
- Hasretini çekiyorum o karların, soğukların ah abla ah! Kuzineye kartolları doldurdun mu keyfine diyecek olmazdı kışların.
- O da neymiş?
- Kusura bakma abla! Bir an kendimi memlekette hissettim de ondan mahallî kelimeler kullandım. Patatese bizde “kartol” deniyor.
- Kar topuyla alakası var gibi. Kabuğu soyulmuş patatese benziyor kar topları.
- O kadarını bilmiyorum da birçok değişik isim var bizde. Meselâ fasulyeye de löbiye diyoruz.
- Her bölgenin kendine has deyişleri zenginliğimizdir. Başka yerlerde de börülce diyorlar fasulyeye… Patatese; kompir dendiği gibi. Aslında unutulmaması için kullanmak lazım kime anlatabileceksin ki?
- Ona bakarsan lisanımızla çok oynanıyor abla. Lisan yerine dil demeye başladık, lokantalarımız unutuldu restoran oldu, berberler, kuaför, bakkallar market, paşalarımız general… hangi birini sayacaksın ki?
- Bu mevzu sıkıcı, sen fıkra anlat.
- Karadeniz fıkraları da güzel de Nasreddin Hoca fıkraları zirve, yüksek mânâ ihtiva ediyor… Adamın birinin hanımı evinin, küçüklüğünden şikâyet ediyormuş. Beyinin burnundan getirmiş söylene söylene. Çaresiz kalan adam doğru Nasreddin Hocaya gitmiş.
“Hocam bir maruzatım var. Bana yardımcı olabilir misin?” demiş. O da “buyur bakalım neymiş…” Başlamış anlatmaya: “Yahu hocam bizim ev pek dar, sığamıyoruz bir türlü, ama büyük eve de paramız yetmiyor, hanım da bu durumdan pek şikâyetçi. Ne tavsiye edersiniz, ne yapayım?” diye sormuş.
Hoca bu abuk soru karşısında ne desin? Kafasını kaşımış, biraz düşünür gibi yapmış sonra da “Senin tavukların vardı değil mi?” diye sormuş. Adam “Var” deyince “İyi o zaman, şimdi onları eve al” demiş.
Aradan biraz zaman geçmiş, adam yine gelmiş hocanın karşısına “Hocam ev iyice daraldı, hanımın şikâyetleri daha çok arttı. Şimdi ne yapayım?” diye sormuş. Hoca da “Senin kazların da vardı, onları da eve al” diye akıl vermiş. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.