Kitaplarda, filmlerde “Son pişmanlık fayda vermez…” yazsa ve söyleseler de değişimin temeliydi pişmanlık.
Tanju gidince, önce bir bir, sonra hep birlikte yeryüzü toprağına düşmeye başlayan yaprakların sahibi ağacın kimsesizliği de... İnsan yüzlerini yalayarak esmesini bilen rüzgârın o hoş, o serin, o savruk ürpertisi de…
Zamanlı, zamansız usulca gelip ayaklarınızın dibinde uykuya dalmaya başlayan kediciğimin hırıltısındaki rahatlık da... Gelmesini istediğimiz ama gelmeyen, bir türlü gelmek bilmeyen ve olmayan huzur ve saadetimizin anahtarı da onlardaydı.
İşte biraz çok biraz az böyleydi kitaplarım. En sancılısı, en hüzünlüsü ve en utangacı olandan, en kahramanına kadar boy boy medeniyet hazineleriydi… “Bütün iyi okuyucuların maksadı da onları okumak olmalı...” diye düşünüyordum… Herkese nasip olmuyormuş. En çok da hasretini çekenler maksatlarına ulaşabiliyor... Bunun için önüne ne çıkarsa değil; içinde cevher olanı mıknatıs gibi çekermiş kendine doğru... Okuyanın aklı orada kalıp bırakamazmış zaten… Onları eline alanlar ona sevdalanıyormuş. Çocuklar da… Sırayla beklerlermiş okumak için… İnsanın hüznü, ayrılığı, hasreti, sancısı, muhabbeti, huzur ve saadeti uçarak gelip konuverirmiş kelimelerden kalbine…
Tanju'yu unutturan tek şey işte bu kitaplarımdı. Onların kapağını açtığımda sanki başka bir dünyanın kapısını açmış, oraya girmiş gibi oluyordum. Tekrar bu dünyaya gelip üzülmek, dedikodu, fitne fesat işlerle uğraşmak istemiyordum. Neylersin ki bütün bedenimizle, aklımız fikrimizle bu imtihan dünyasındaydık ve ne yapıp etseydik de kurtulmamız kolay olmayacaktı.
Aradığını bulmaktır,
Doğru kitaplar okumak.
Ölürken hem yaşamaktır,
Hakkı kalplere dokumak,
Doğru kitaplar okumak.
***
Kafamın içinde bir değil, bin pişmanlık vardı. Atsam atamıyorum, çıkarsam çıkaramıyorum, kalırsa ağır geleceğini de çok iyi biliyordum. Başımı alıp bu diyarlardan, hatıralardan hepten kopup gitsem; o da mümkün değildi.
İçimde beni ben yapan her şey vardı. Bir gölge gibi takip ediyordu… Hangi tarafa, nereye baksam hep onu görüyordum. Tanju’nun gözleri çok parlak, ateş doluydu. Hiç yokmuş gibi de sayamıyordum.
Kitaplarda, filmlerde “Son pişmanlık fayda vermez…” yazsa ve söyleseler de değişimin temeliydi pişmanlık. Ben de artık eski Jale değildim, sanırım epey değişmiştim. Henüz pişmanlığım avuçlarımdaydı, kalbimin derinliklerinde hissederek değişmiştim.
Eski ‘Bitirim Jale’nin hiç hasretini çekmiyordum. Kimsenin beni anlayabilmesini de beklemiyor ve hatta istemiyordum. Çünkü şartlanmış bir karakteri asla değiştiremeyeceğimi çok iyi biliyordum. İster uykusuzluktan dolayı ister keyfî olarak; herhangi bir maksatla gözümü kapattığımda şuurumun bastırdığı kareler gelirdi gözümün önüne, yapmam lazım gelenlerin bileşkesi olarak sayabildiğim her şey sıralanırdı...
DEVAMI YARIN