Timur Han'ın nasihatini can kulağıyla dinliyordu

A -
A +
“Ey oğul! Eğer sana hakiki dost, arkadaş lazım ise, Allah için sevenlerle beraber ol."
 
Canali, can kulağıyla dinliyordu Doğan Bey'i:
“Onu da hallettik mi ver elini Bursa… Tez elden varalım. Han’ımıza doğruları anlatalım. Yoksa! Yoksa yazık olacak bu millete ve de hepimize…”
“Beyim bizim kanaatimiz de o şekildeydi. Duygularımıza tercüman oldunuz…”
“Yıldırım Han’ımız fena doldurulmuş anlaşılan. Vaktinde yetişirsek belki…”
“Cenâb-ı Allah kötülerin şerrinden korusun…”
“Âmin… Âmin… Ecmain…”
Canali, yiğitlerin vatan, millet, din ve devlet sevgisiyle dolu konuşmalarını dinlerken Osmanlı oluşundan derin bir iftihar duydu, göğsü kabardı.
Kafasında yalnız bir soru vardı; Serçetutan, Seyrekbasan, Dağtartan ne yapacaktı? Karşılarına dikilip nasıl bir tepki gösterecek, ne diyeceklerdi? Onların bir sürü iti, çakalı da vardı...
                ***
Doğan Bey, arkadaşlarıyla her ne kadar hemfikir olsa bile yine de Timur Han’la yüzleşmekten yanaydı. Ne bileyim insanoğlu bu… ‘Çiğ süt emmiş…’ derler ya sonra; âh, vâh etmenin bir faydası olmuyordu. “Büyük bir hata yaptık! Aldatıldık! Devletimize değil, düşmanlara yardımcı olduk! Yanıldık! Kandırıldık!” gibi lakırtılar duymak istemiyordu. Kafalarında en ufak bir soru işareti kalmamalıydı.
Rüstem Bey’den Mahperi’nin nikâhını Timur Han’ın kıymasının sözünü aldığını biliyordu. Vakit kaybetmeden doğru ona uğradı. İlk perşembe akşamı oğlan ve kız tarafı akıncıları da alarak saraya gidildi. Padişahın huzurunda sade bir törenle nikâh kıyıldı. Dualar edildi. Canali yanık sesiyle herkesi ağlatan aşırla gönülleri bir daha fethetti. Bu delikanlıyı görmek için otağda olanlar, hususi gayret gösteriyordu. Hatta bazı beyler, kendi hizmetlerine alabilmek için yarışmışlar. Bu husustaki arzu ve isteklerini Timur Han’a arz edip emir ve müsaadelerini bile istirham etmişler...
“İsteseydiler ben yanıma alacaktım. Fakat taze yürekceğizleri sıladan, memleketten yanaydı. Ana, baba, eş, dost ve memleket hasretiyle kavrulan yeni evlilerin duasını almak kadar kıymetli, yüce bir şey bulamadım. Zaten olamazdı da. Ben de onu yaptım. Onlara bir ömür yetecek kadar has akçelerimden ihsanlarda bulunmak nasip etti Rabb'im teala. Elhamdülillah... Yolları açık, ömürleri uzun, ihlâsları tam olsun. İnşallah salih ve saliha evlât sahibi olurlar...” diye cevap verdikten sonra Timur Han, herkesin huzurunda Canali’yi karşısına alarak tarihe geçen şu konuşmayı yaptı:
“Ey oğul! Eğer sana hakiki dost, arkadaş lâzım ise, Allah için sevenlerle beraber ol. Böyle kimselerden dostluk ve kardeşlik bağı kurduklarından muhtaç olan olduğunda, ihtiyacından fazla malın varsa ver. Yahut onu kendinle beraber tut veya kendine tercih et. Beraber olduğunuzda arkasından ayıplarını ört ve gizle. Kusuru olduğunda sabır ve tahammül et. Hayatta iken ve vefat ettiğinde onu hayırla an.
Herkese, bilhassa sana karşı olanlara yumuşaklık, alçak gönüllülük, güler yüzlülük ile davranmaya gayret et. Sana; Rabb'inden alıkoyan dünyalığa, makam ve mevkiye kalbinin meyletmemesini tavsiye ederim. Çünkü heva, heves, nefis, şeytan ve dünya, insanın dört büyük düşmanı olup her birine karşı kullanılacak harp aletleri vardır..." DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.