Bir an evvel okumaya can attığım kitabı koyduğum yerden alırken gözüme pembe kapaklı hatıra defterim ilişti. Yaş ilerleyip olgunlaşmaya başlayınca pek de nostaljik oluyor bunlar. Epey eğlenceli şeyler vardı içinde. Çocukluk arkadaşlarım oraya tertemiz kalplerini, masum hislerini koymuş, bir şeyler yazmışlar benim için.
Çoğu sınıf arkadaşım olan bu hatıra defterimi yazanların büyük bir kısmıyla irtibatımız tamamen kopmuştu. Nerelerdeler, ne işler yaparlar, evlendiler mi, öldüler mi, kaldılar mı? Bilmesem de beni çocukluğuma götürdüğü için hep kıymetliydi.
Baş tarafında bir meşhurun okkalı sözü, en sonunda da “Seni sevenden sevgilerle…” klişe cümlesi, adı soyadı yazılıydı çocukluk arkadaşımın. Bilahare imzası...
Neredeyse her sayfanın sonunda ya da başında “İlk harflere baksana…” şiiri vardı. Şöyle ki:
Seviyorum, ama kimi?
En tatlı birisini…
Nasıl anlatsam sana?
İlk harflere baksana…
Herkesin “HATIRA DEFTERİ” muhakkak kendi için kıymetliydi, benimkisi daha da kıymetliydi. Hem deri görünümlü kapaklı, hem de kilitlilerindendi. Harçlıklarımı biriktirerek, o zaman çok meşhur olan bir kırtasiyeciden, itinayla seçip almıştım. Gözüm gibi de muhafaza ediyordum.
Mektep sıralarında, değişik vilayetlerimizden gelmiş sınıf arkadaşlarım yazmışlardı benim hakkımdaki görüş, düşünce ve tavsiyelerini. Her ne hikmetse onu elime alınca bir iki hatıra okumadan edemezdim. Eski kirlenmemiş, safiyet dolu çocukluğuma gider gelirdim. Onu da yanıma aldım, ışığın bol geldiği pencerenin en yakınındaki kanepeye geçtim, oturdum.
Defterimdeki hatıraların hepsi de ağız birliği etmişçesine bir Batılı düşünürün sözüyle sayfaya başlamış. Belli ki entelektüel görünmenin, çokbilmiş olmanın telâşı, bir başka üstünlüğün heyecanı vardı bunları yazan o arkadaşlarımda.
Nice sırların saklandığı bu masumane sayfaları okurken gözlerim dolardı her ne hikmetse. İçlerinde ölenler, dertli olan, sıkıntı yaşayanlar, izlerini kaybettiklerim, iş adamı olanlar, yüksek bürokratlar vardı. Hepsi de o meşhurların dünyayı, bütün insanlığı kurtaracak sözlerinden birini sanki “Besmele” yazar gibi yazmışlardı, sayfanın en üst köşesine, bütün maharetlerini göstererek etrafını da çeşitli desenlerle süslemişler. Bunlar yapıldıktan sonra da sağlık, afiyet, huzurlu hayat dileklerini sıralamışlardı.
Arkadaşlarımın başyazılarının içinde “Bu da bizim milletimize ait…” diyebileceğim hiçbir söz veya cümle göremiyordum, elimde olmadan üzülüyordum.
“Kalbin kadar temiz bu boş sayfada bana da yer verdiğiniz için…” diye başlayan bu sayfaları neredeyse ezberlemiştim. Buna rağmen yetişkin bir anne olduğumdan mı ne şu günlerde yeniden okumak bir başka heyecan veriyordu. Sararmış defterin yer yer yırtık yapraklarını incitmeden çevirmeye başladım.
DEVAMI YARIN