> Öncelikle Beşiktaş taraftarı, kulüp tarihinde daha önce de yaşanmış zarif bir protestoya imza attı, sahaya sırtını dönerek. Müthiş bir taraftar iletişimi ve kusursuz bir uygulamaydı.
> İki “başsız” takımın maçında büyük bir dengesizlik vardı. Gururu incinmiş, yaralı bir Kartal’ın karşısına dün kim çıkarsa aynı akıbete uğrardı. Krediyi tüketmiş bir Beşiktaş, “hayatına” oynuyordu.
> Taraftarın beş dakikalık sessiz protestosu biter bitmez bir serseri topu önünde bulan Salih hemen Aboubakar’ı gördü; Kara Boğa ise ayağında sektirdiği topun hareketi bitmeden, ani bir dönüşle müthiş bir vuruş yaptı. Gol sonrası taraftarın sessiz protestosuna o da “gıkını çıkarmayarak” nazire yaptı.
> İlk yarı bittiğinde Beşiktaş rakibini istatistik üstünlükte ezip geçmiş görünüyordu. Gerçekten de İstanbulspor orta sahayı bile geçememişti. Koca ilk yarı boyunca Beşiktaş’ın stoper mevkiinde kimin oynadığını unutup, listeden kopya çektim.
> İkinci devre bambaşka bir maç vardı. Özellikle İstanbulspor çok “saldırgan” girdi oyuna… Arka arkaya indiler Beşiktaş kalesine… Bu taktiğin doğal sonucu olarak da kalelerinde büyük tehlikeler yaşadılar.
> Nitekim Beşiktaş adına iptal edilen bir penaltı, milimetrik ofsayt gerekçesiyle sayılmayan bir gol ve kazanılan bir penaltı vardı.
> Burak Yılmaz’ın oyuncu değişiklikleri ilginç bir sonuç verdi. Sahaya sürdüğü üç oyuncu Cenk, Demir Ege ve Onur’un ortak yapımı bir gol geldi mesela, sayılmayan. Yine sonradan giren Tayfur ile Cenk bir penaltı kazandı mesela, ikinci gol. Türkiye’de futbol günlük yaşanıyor, “Burak Yılmaz’la devam” derler mi, ilk mağlubiyete kadar?